Refresh loader

Category : Üretim-Tüketim

Zeytin Çeşitleri

Türkiye, 2009 yılı verilerine göre dünya zeytin alanı varlığının % 8,6’sına, üretiminin %9,3’üne sahiptir, zeytin ağacı sayısı bakımından ise dünyada 5. sırada yer almaktadır.

Akdeniz ülkelerinde toplam 1000  zeytin çeşidinden söz ediliyor. Bazı kaynaklar bu sayıyı 2000 olarak veriyor. İtalya’da 500 kadar, İspanya’da 250, Yunanistan’da 25 çeşit (goreminin, 15.01.2011).

Dünya’da belli başlı zeytin çeşitleri:

Kaynak: Zeytin Kitabı, Zerrin İren Boynudelik, Mahmut Boynudelik, 2007

Türkiye’de ne yazık ki, 1990 yılından günümüze kadar aktuel güvenilir bir bilgiye rastlamak zor. Resmi Gazete’de  3 Mayıs 1990’da yayınlandığına göre, 35 ilde toplam 84 adet zeytin çeşidinden sadece 28 adedi yani %33’ü “tescil edilmiş”. Bazı kaynaklarda (sinonim lerle birlikte) 50 çeşit olarak veriliyor. Aynı cins zeytine, bazı bölgelerde farklı isimler de veriliyor. Örneğin: Ayvalık cinsine; Edremit Yağlık, Şakran, Midilli, Ada Zeytini de deniyor. Bir başka kaynakta, 2013 yılında Prof. Dr. Recep Efe ve diğer üç bilim insanının  çalışmasında şöyle deniyor: “Yetersiz istatistikî veriler nedeniyle dünyada kaç çeşit zeytin yetiştirildiği tam olarak bilinmemektedir. Fakat 4 binden fazla olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’de zeytin çeşitleri konusunda yapılan araştırmalar yetersiz olup, sayısı tam olarak tespit edilmemiştir. Fakat 400’ün üzerinde olduğu söylenebilir. Türkiye’de Karadeniz, Marmara, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde toplam 36 ilde zeytin yetiştirilir. Türkiye’de yetiştirilen zeytin çeşitlerinden 110 tanesi “tescil” edilmiştir.”

Türkiye’de en bilinen zeytin cinslerinin ilk sırasını; Memecik, Ayvalık ve Gemlik çeşitleri alıyor. İspanyol Manzanilla cinsinden sonra Türkiye’ye farklı yabancı ülkelerden de fidan getirtildiği biliniyor.

Son yıllarda İspanya’dan bir de, özellikle Manisa-Akhisar bölgesine Arbequina cinsi zeytin fideleri getirtildi, yaygın olarak dikiliyor ve satılıyor. “Üç dört yılda mahsul alınan, bodur ağaçlar” olarak biliniyor. Türkiye’de bilinmeyen yönü ise vasat bir zeytin olduğu, asiti az, Polifenol değerleri düşük ve kalitesiz bir yağ olduğudur. İspanyolların diğer bilinen cinsi Picual’in de kaliteli bir yağ olmadığı biliniyor, bu yüzden İtalyan duyusal analizciler onu “kedi sidiği kokan yağ” olarak tanımlarlar! Böylesi bir tanımlamanın İspanyol İtalyan çekişmesinin sonucu olup olmadığı bilinmiyor.

Bütün bu olumsuz tanımlara rağmen, İspanya’da Arbequina ve Picual cinslerinden Kaliteli bir yağ elde eden, Castillo de Canena çiftliğinin genç yöneticilerinden, Rosa Vaño: “Polifenoller, zeytin ağacının stres durumlarına verdiği reaksiyondur. Arbequina cinsinde sulamayı azaltarak ağaçları stres altına soktuk” diyor ve ekliyor, “Aynı zamanda, oldukça agresif olabilen yağın doğal acı ve biberiliğini azaltan, Picual ağaçları için su vermeyi arttırdık.”

Sonuçta, Arbequina gibi düşük kalitedeki bir zeytin cinsinden, inatla ve bilgiyle uzun erimli bir çabayla başarı sağlanabiliyor. Gurme kıvamında bir zeytinyağı elde ediyorlar. Polifenol değerleri 250-500+ ve yağ asiti 68-80.

Yüksek taş duvarları olan bir kale, Castillo de Canena çiftliği 1780 yılından bu yana zeytinyağı üretiyor. 1.500 Hektarlık bir alanda 280.000 zeytin ağacı ve bu çift sayesinde 2006 yılından itibaren pek çok ödülü ve test birinciliği var.

Bütün bu olan bitenlere, kimi olumsuz tablolara rağmen Türkiye’de bir süredir, zeytin ve zeytinyağına özen gösteriliyor.  IOC Uluslararası Standardı ve Türk Gıda Kodeksi Standardı var ve AB Standartlarına uygun bir Zeytinyağı Kodeksi oluşturuldu.

Bu durumu herhalde bir oranda da Türkiye insanı, Haziran 2014 yılında hükümetin yasa değişikliğine gitme kararı karşısındaki “Zeytin Hayattır! Zeytinime Dokunma!” diyen kamuoyu direncine borçlu olsa gerek. Son yıllarda Türkiye’nin (IOC)UZK-Uluslararası Zeytin Konseyi’nde aktif olması, zeytin ve zeytinyağının ülke içi tanıtımına yönelik olarak UZZK-Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi ve İzmir Ticaret Borsası işbirliği ile “Dünya Zeytin Günü”nün Türkiye’de 2016, 2017 ve 2018 yıllarında İzmir’de çeşitli etkinliklerle kutlanmış olması da olumlu gelişmelerin varlığına işaret ediyor.

Ancak çözüm bekleyen hala pek çok, eski alışkanlıklardan kaynaklanan bilgisizlikler ardı sıra giden yanlışlar var. Mesela, üreticilerin önemli bir kısmı hala zeytinlerin budama istemediğini düşünüyor. Aydın bölgesinde geçmiş yıllarda Ayvalık’tan gelip budama yapan uzman ziraatciyi, ağaçlarımızı kesiyor diye mahkemeye vermeye kalkıyorlardı.

Oysa, “Ağaç öyle budanmalı ki, kırlangıç dalların arasından rahatça uçabilsin” diyen Romalı Plinius bundan 2 bin yıl önce yaşamıştır ve uygulama o gün bu gündür çok iyi sonuç veriyor.

Nasıl Olmalı

“Şarabın yaşlısı, zeytinyağının genci makbuldür.”
Akdeniz atasözü

Şarap uzmanları, tadımcıları (Degüstatörler) ve şarap severler bilir ki; Farklı üzüm cinsleri, bağın durumu, işleme biçimleri, iklim ve coğrafya gerçek bir lezzet çeşitliliği ve zenginliğine yol açar. Bunun zeytinyağı için de geçerli olduğu, hala pek yaygın olarak bilinmemektedir. Zeytinyağında da zeytin çeşidi ve zeytinlik bölgesi tadı belirler. Coğrafya, toprak ve iklimin bir araya gelmesi kaliteyi etkiler. Tadı meyvemsi ve de boğazda (genizde/gırtlakta) -sadece orada ağızda değil- etkili bir acılık yakıcı bir tat bırakır. Bu hissedilir acılığın asit oranıyla bir ilgisi yoktur. Acılık, yanma hissi veren aktif madde Oleocanthal maddesidir ve bu Polyphenol/Polifenoller (Oleuropein ve Hydroxytyrosol de bu gruba dahildir) içinde yer alır.

Oleocanthal’ınilginç bir bulunuş hikayesi var.

Dr. Gary Beauchamp, Biopsikoloji alanında, Philadelphia’daki Monell Kimyasal Duyular Merkezi’inde çalışıyor. Koku, tat ve diğer duyuların temelleri analiz ediliyor.

1999 da İtalya Sicilya’da Erike şehrinde o zamanlar yeni bir uzmanlık alanı olan “molekulare Gastronomie” üzerine bir seminer vermiş.

Orada katılımcılara ikram edilen zeytinyağını içtikten sonra, boğazında hissettiği yanmayı İbuprofen adlı ilaçta da hissettiğini bu yanmanın sadece boğazda olduğunu, biber gibi dili, ağzı yakmadığını tespit edip, buradan farmakolojinin ve İbuprofen’in, zeytinyağı ile bir ortak yanı olduğu sonucunu çıkarıyor. Birkaç yıl süren araştırmalar, boğazdaki yanmaya neden olan madde “Oleocanthal” bulunuyor, latince kelimelerin birleşmesinden (oleo für Oliven/Zeytinyağı, canth für stechend/yanma und al für Aldehyd/bir kimyasal madde) “zeytinyağ” ve “yanma”. Çok yakın bir tarihte bulunuyor, 2005’de.

Zeytinyağının kalitesinin, sağlığa yararının göstergesidir ve sadece (bugüne kadarki bilgilerimize göre) Soğuk sıkım Naturel Sızma zeytinyağlarında bulunur. Genel bir tabirle, “boğazdan yağ gibi akan” hiç bir etki bırakmayan yağlar, kokusu, aroması olmayan yağlar, Naturel Sızma olmadığı gibi kalitesiz yağlar kategorisine girerler.

Bu madde değer olarak iyi bir zeytinyağında 250 mg/kg’da bulunması gerekir. Soğuk Sıkım Naturel Sızma (yani Extra Vergine veya Natives Olivenöl Extra olarak tanımlanan) zeytinyağlarında 500 mg/kg, adı ne olursa olsun daha çok da marketlerde satılan zeytinyağlarında ise 100 mg/kg oranında bulunur. Kaliteli zeytinyağı üreten firmaların dışında, hiçbir zeytinyağı etiketinde Polifenol oranı belirtilmez. Bu dünya pazarındaki pek çok markada olduğu gibi Türkiye’de de öyledir.

Polifenol sadece zeytinyağında değil diğer gıda ve baharatlarda da yüksek oranlarda  var. Mesela; Karanfil 100g, 15.188mg, Kuru Nane 100g, 11.960mg, Yıldız Anason 100g, 5.460mg, Kakao 100g, 3.448mg, Bitter Çikolata 100g, 1.664mg.

Ayrıca, Yaban Mersini, Böğürtlen, Çilek, Ahududu, Kuş Üzümü, Erik, Kiraz, Elma, Fındık, Ceviz, Badem, Pekan Cevizi ( bunların arasında en fazla Polifenol olan kuruyemiş, ABD ve Meksika’da çok miktarda yetişiyor.)

Zeytin ağacının yapraklarında Oleuropein maddesi bulunur, sağlık ve kozmetikte geniş bir değerlendirme alanı bulur.

Akdeniz’de  zeytinyağı uzmanları ve sevenleri; enginar veya yeşil domatesin kaydettiği hafif aromanın yanı sıra acı badem, limon veya elma, incir, çilek tadını ve yöreye göre, taze biçilmiş çim, baharat (kekik), defne ve çam kokusunu bulabilirler. Hoş kokmayan, kokusuz zeytinyağı iyi bir zeytinyağı değildir. Tat, koku, renk, aroma, lezzet… Yani iyi bir burun ve damak gerektiriyor.

Duyusal Analiz (Organoleptik); sertifikası olanlar tarafından, Lale biçiminde yuvarlağımsı lacivert tadım bardaklarıyla kapalı gözle veya yazısız etiketsiz numunelerle yapılır. Elma veya ekmek sadece ağzı temizlemek için kullanılır…

Duyusal özellikler / organoleptic characteristics / organoleptischen Merkmale

Hafif / light / leichten (delicato), yoğun / intense / intensiv (medio) ve çok yoğun / very intense / sehr intensiv (intenso) biçiminde yağlar belirlenip, ayrıntılı testler yapılıyor.

Test uzmanı degüstatör, Oleolog (Oleologist de deniyor), tadda  neyin önemli olduğunu şöyle açıklıyor: Pozitif bir değerlendirmede öncelikle; taze, meyvemsi bir koku ve etkileyici bir tad önem taşır. Ayrıca keskin, hafif acı, çimensi, topraksı veya ceviz, fındık, bademimsi bir tad ve koku beklenir.

Negatif değerler ise; küf, ekşi veya keskin bir koku ve tad. Kokusuz, anlamsız bir tad arzu edilmez.

Zeytinyağı iyi bir Naturel Sızma zeytinyağı olabilir ama, kaliteleri farklı olabilir. Tadımcıların yaptığı da tam olarak bu farklılıkları tespit etmektir. Dünya çapında (IOC) Uluslararası Zeytin Konseyi tarafından onaylanan yaklaşık 40 panel duyusal tadım ve analiz yapıyor. Almanya’da  8-12 zeytinyağı tadım paneli var.

T.C.Ticaret Bakanlığı bilgilerine göre: Türkiye’de 2011 yılında Fiziko-Kimya analizlerinde üç olan laboratuvar sayısı 2018’de ona çıkartılmıştır ancak, bu UZK’nin yayınladığı listede (T.21/Doc.No13/Rev. 20.12.2017) de farklı kategorilerin de dahil edildiği toplamdır ve bunların arasında mesela; Ana Gıda, Kristal gibi kendi ürünlerini analiz eden yedi laboratuvar da bulunmaktadır.

Yine 2011 yılında, duyusal analizlerde iki olan panel sayısı 2018’de beşe çıkartılmıştır.

UZK tarafından her yıl düzenlenen Eğitim Programı çerçevesinde İspanya Jaén Üniversitesi’nde düzenlenen “Zeytinyağı Organoleptik Değerlendirmesi Uzmanlık Kursu”na Türkiye’den her yıl 2-3 kişi katılıyor.

Zeytinyağının tadını birçok faktör belirler:

  • zeytinin çeşidi
  • Coğrafya, iklim
  • Tarımı ve bakımı (çapa, gübre vb.), özellikle su
  • Meyvelerin olgunluğu (yeşil, mor, sarı)  makbul olan ilk hasattır.
  • Çürümüş veya zarar görmüş meyvelerin oranı
  • Üretimde ayrılmamış yapraklar veya dallar gibi yabancı cisimlerin oranı
  • Preslerin temizliği ( muhtemel bir önceki üretim kalıntıları)
  • Hasat günü (4-8 saat içinde) soğuk sıkım 27° kadar. İdeali 24°.

Zeytinyağlarının makinadan çıkan son durumu filtresiz, bulanık görünümlüdür. Kısa sürede tüketim için çok uygun bir yağdır ancak, su ve tortu bulundurur. Çeşitli proteinler, şeker, fosforlu lipitler (fosfolipid) ve fenolik bileşenler vardır. Bir süre filtresiz bekleyen zeytinyağı besin değerinin koybolmasına neden olan bakteri, maya ve küfler de barındırır. Bu yüzden hızla pazar düşüncesiyle, filtre edilir ancak, bu da değer kaybı yaratır. Tavsiye edilen en uygun yöntem ise doğal çökertme yöntemidir.

• Zeytinyağı bir doğal üründür ve hava şartlarına karşı çok hassastır.

• Her hasat yılı aynı zeytinlikten farklı bir zeytinyağı elde edilir.

• Yağın rengi, kalitesi ile ilgili birşey söylemez.

• Zeytinyağı üç şeyi sevmez; ısı, ışık ve (hava) oksijen.

Uluslararası Zeytinyağı Konseyi UZK ve Türk Standartları Enstitüsü TSE

tarafından yapılan sınıflandırma:

  1. Naturel sızma zeytinyağı  (erken hasat soğuk sıkım 27 derecede, asit oranı en fazla 100mg da %0,8)
  2. Naturel birinci zeytinyağı (soğuk sıkım ve sızma değildir, asit oranı yüksek %2,0)
  3. Naturel ikinci zeytinyağı ( asit oranı 2.0-3.3)
  4. Rafine zeytinyağı (Rafinasyona uğramış yüksek asitli yağ)
  5. Riviera zeytinyağı (Rafine +  Naturel karışımı)
  6. Lampant (Sabun)

Türkiye’de zeytinyağı kızartmalarda kullanılmaz doğrultusunda bir yanlış kanı vardır. Kızartma için ısının yaklaşık olarak 180 dereceye ulaşması gerekir, zeytinyağının yanma derecesi 200-230 arasındadır. Diğer bitkisel yağlarda ısı derecesi 110-170 arasındadır. Ayrıca, “duman noktası”(smoke point / Rauchpunkt) açıkça görülebilen bir dumanın ısıtılmış bir yemeklik sıvı yağ veya katı yağ üzerinde başladığı en düşük sıcaklık da size, kızartma yağınız konusunda ve kızartmaya başlamanız konusunda yön verir.

Granada Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma sonucuna göre; zeytinyağı ile kızartılan sebzelerin, pişirilen sebzelerden daha sağlıklı olduğu çünkü, kaynatılan sebzelerdeki antioksidanların zarar gördüğü belirlenmiştir.

SENBA-İspanya Beslenme Bilimleri Topluluğu Başkanı Dr. Carmen Gomez Candela, “Günde ortalama sekiz zeytin yiyiniz, zeytin ve zeytinyağının tadına varın ki, sağlıklı yaşayabilesiniz, pek çok araştırma bunu teyit ediyor.” Böylece (vital substance/vitalstoff) denilen hayati madde ihtiyacı karşılanmış olur.

İtalya’da 2019 yılı başı itibariyle 44 zeytinyağı  (DOP: Denominazione di origine protetta) Menşe koruma tanımı mühürü almış ve  beş zeytinyağı da (IGP: Indicazione geografica protetta) (Coğrafi korumalı gösterge) Coğrafi İşaret mühürü tanımı almıştır. Pek çok zeytinyağı üreticisi ülke, Türkiye dahil DOP ve IGP başvurusunda bulunmuştur. Böylece, yağın menşei ve bölgesi tasdik edilmiş olacak, tüketici “zeytinyağlarımız Avrupa’dan veya Akdeniz’den” gibi muğlak kavramlar ve etiket dalaverelerine karşı kısmen de olsa korunmuş olacak ve bu tanımları etiketlerine taşıyan şirketler de Tağşiş-Taklit ve Hile yapmaya pek cesaret edemeyeceklerdir.

Akdeniz’de en iyi kalite olarak değerlendirilen zeytin ve zeytinyağı bölgeleri şöyle: İspanya’da Endülüs bölgesi ve Jeán kenti (bu kent “dünya zeytinyağı başkenti” olarak tanıtılır) ve Lucena; İtalya’da Toskana, Apulien ve Ligurien bölgeleri; Yunanistan’da Girit(Canea/Hanya), Peleponnes, Kalamata bölgesi, Suriye’de Afrin bölgesi, Türkiye’de Ayvalık, Edremit körfezi, Urla, Milas, Akhisar, Altınözü. Bir de son yıllarda (Roma İmparatorluğu zamanında da bilinen) hızla tekrar bu alana giriş yapan, Hırvatistan’da İstrien yarımadası. Bu listeye Kuzey Afrikayı, özellikle Fas ve Tunus’u da dahil etmek gerekir.

Önceki yıllarda UZK tarafından Madrid’de düzenlenen “Zeytinyağı Duyusal Analiz Panel Liderliği Eğitimi” 2019 yılında ilk kez Türkiye’de, UZZK-Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi koordinasyonunda İzmir’de düzenlenmiştir. Türkiye’de zeytinyağı kalitesinin artırılması ve 14 farklı ülkeden gelen 24 zeytinyağı tadım paneli yöneticisi aracılığıyla zeytinyağlarının dünyaya tanıtılması amaçlanmıştır.

Yaşlı-Anıt-Bilge Ağaç

“Anadolu’da gövdesinin çapı dokuz metre olan zeytinlere rastladım…
Yıllık halkaları binden çoktu. Gene de 200 kilo kadar dane veriyordu.”
Halikarnas Balıkçısı

Zeytin ağacının yaşı üzerine de yüzyıllardır, çok yazılıp efsaneler anlatıldı. Zeytin ağacına ömür biçenler oldu, turizmciler, tarımcılar ve tarihçiler. Hele son 25-30 yıldır, pek çok geleneksel zeytin ülkelesi bu konuda neredeyse yarışıyor. Çünkü bu anıt ağaçlar, tescillenip, korunmaya alınıyor. Hem zeytinin tarihi hem de turizm açısından önem taşıyor. Ayrıca, zeytin ağacının insanlık tarihinde, mitolojik ve dinsel bir yönü de var. Öyle ki, Akropol’dekiler için de “Athena’dan buyana…” deniyor, Nuh peygamberin zeytin ağaçları olarak bilinen “ Sisters – Kız Kardeşler”, Lübnan’da bulunan en eski zeytin ağacı olduğu düşünülen ve yaklaşık 6 bin yaşında olduğu tahmin edilen zeytin ağaçları var. Veya “bu zeytin ağaçlarının, İsa peygamber ile bizzat tanışmışlığı var” gibi.

Yaşlı ağaçlar sadece Akdeniz bölgesiyle de sınırlı değil, Arjantin’in Kuzeydoğusunda Arauca’da, Amerika kıtasına götürülüp 1750’lerde dikilen ilk zeytinlerden hala ayakta olanlar var. Onlara “Yaşlı Zeytin Ağacı” (El olivo viejo) adı verilmiş.

Dünyada Asırlık Zeytin Ağaçları – Ülkesi, Çapı, Yeri, Ölçüm, Yıl, Yaşı, Yüksekliği

Kaynak: www.monumentaltrees.com, Erişim: 2019
Kaynak: www.monumentaltrees.com, Erişim: 2019
Kaynak: www.monumentaltrees.com, Erişim: 2019

Dünyanın en yaşlı zeytin ağaçları olarak İtalya’dan üç, Yunanistan ve Girit’ten (Kolymvari bölgesinde Ano Vouves)  üç, Portekiz’den iki ağaç ilk sıralarda yer alıyorlar.  Ayrıca, bir Balkan ülkesi olan Karadağ’da çapı 11 metre 35 santim ile en geniş çaplı zeytin ağacı tespit edilmiştir. En yüksek ağaç ise 16 metre 40 santim ile Portekiz’de ölçülmüştür.

Türkiye’den dünya listesinde yer alan, 2014 yılı itibariyle sadece Antalya’daki Yivli Minare Camii bahçesindeki çapı 3 metre 24 santim olan zeytin ağacı.

Artun Ünsal; 1990’lı yılların sonu itibariyle, İzmir Çeşmealtı’nda Güvendik Tepesine çıkarken birkaç bin yıllık zeytin ağacından söz ediyor. Öyle ki, yöre insanı bu ağacın etrafında yedi kere dolandığında tüm dileklerinin yerine geleceğine inanırmış. Ayrıca, Çeşme Ayayorgi’de Çingen deresi mevkiinde, Karaburun, Balıkova yolu üzerinde, Ödemiş’de, Manisa Akhisar’da, İskenderun Payas’da tarihi anıt ağaçları da belirtiyor. Bunlar fotoğraflandı mı, kayda geçtimi bilinmiyor.

Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda Komili, bir Anıt Ağaç Projesi başlattı.  “Gözümüz gibi Bakıyoruz” sloganı ile, ancak ne kadar ağaç tespit edilmiştir, ne mesafe alınmıştır pek bilinmiyor. Sadece “sosyal medya”da bir yaşlı ağacın yanında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın levhasını görüyorsunuz, üzerinde Anıt Ağaç olduğu ve 1100 yaşında olduğu, 2018 tarihinde Komili’nin katkısı ile yazıyor.

Mersin Mut ilçesinde 1300 yaşındaki bir zeytin ağacı da “Anıt Ağaç” olarak tescil edilmiş. Yakın köylerde de 1500-2000 yıllık oldukları tahmin edilen iki ağaçtan daha söz ediliyor. Manisa Kırkağaç ilçesinde bulunan Anıt Ağacın, 1.657 yaşında ve dünyanın üçüncü, Türkiye’nin ise en yaşlısı, tescilli zeytin ağacı olduğu belirtiliyor.

Muğla’da genel olarak anıt ağaçların bir envanter çalışması yapılıyor.  Bodrum Yalıkavak’daki Caferağa konağındaki zeytin ağacı bu kapsamda tespit edilmiş. Yatağan’da Hekate Tapınağı’nın yanında 2000 yaşında olduğu tahmin edilen bir zeytin ağacı var. Datça’da da 1300-1500 yaşında olduğu tahmin edilen bir anıt ağaç da var.  İzmir Seferihisar’da 2018 yılı hasadı sırasında yaşı 500’ün üzerinde olan 200 zeytin ağacı olduğu açıklanmıştı. Mesela, Teos antik kentinde, dallarına iple asılı tabeladan isminin ‘Umay Nine’, yaşının ise ‘1800’ olduğunu anlaşılan bir Anıt Ağaç da bunlara dahil.

Son yıllarda yapılan ve artık geleneksel hale gelen, zeytin hasadı festivalleri/şenlikleri  sırasında yeni tespit edilip kayda geçen Anıt Ağaç’lar da açıklanıyor.

Tağşiş-Hile-Sahte-Taklit

“Ayvalık mahsulünden, Dersaadet’e irsal edilen zeytinyağlarının pamuk yağıyla mahlut edilerek ihraç ve füruht ettirilmekte olduğundan ve halbuki Ayvalık’a pamuk yağı gelmediği cihetle yağları muayene eden etibbanın muayenelerinde sehv vukubulduğundan bahisle icra-yı icabı hakkında bazı inhaları havi Ayvalık tüccarından müteaddit imzalarıyla gelen telgrafname üzerine Rüsumat Emanet-i Aliyyesiyle bilmuhabere emanet-i clileden yani Karasi namına Ayvalık’tan Galata gümrüğüne çıkarılan yirmi fuçu yağın bilmuayene on fuçusunun halis olduğu anlaşılmakla imrarına ruhsat verilip diğer on fuçusunun pamuk yağıyla mahlut idüğü tebeyyun etmesine mebni tevkif olunarak usulü veçhile gaz yağı karıştırılıp icabının icra olunacağı ve bununla beraber fuçuların sahibi tarafından bir fabrikaya satılmışlar ise… keyfiyetin tefhimi…”

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH MKT 1524/116, 1305, 20 15.

Hüdavebdigâr Vilayet-i Celilesine, 10 Temmuz 1304 (1887), Aktaran: Zeki Arıkan, ZAY 2018

1887 yılında Osmanlı’da “Tağşiş”in belgesi ve çok önemli. Önemi esas olarak, o yıllarda Osmanlı’daki laboratuvar ve teknik bilgi olarak gıda kontrolü yapıyor olması. Ve bu şimdiye kadar bilim insanları tarafından paylaşılan ilk belge özelliği taşıyor olmalı.

“Tağşiş; Gıda maddelerinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin, mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi halini tanımlamaktadır. Diğer bir ifade ile ‘Ürünlere temel özelliğini veren öğelerin ve besin değerlerinin tamamının veya bir bölümünün mevzuata aykırı olarak çıkarılması veya miktarının değiştirilmesi veya aynı değeri taşımayan başka bir maddenin, o madde yerine aynı maddeymiş gibi katılması; gıda maddesinin mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi hali; bir şeye yabancı bir şey karıştırarak saflığını bozma; katıştırma’ şeklinde de tanımlanmaktadır.

Taklit; Gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin şekil, bileşim ve nitelikler itibariyle kendisinde olmayan özellikleri sahip gibi gösterilmesidir. Ürünlerin, şekil, bileşim ve nitelikleri itibariyle yapısında bulunmayan özelliklere sahip gibi veya başka bir ürünün aynısıymış gibi göstermektir.”

Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü’nden Prof. Nevzat Artık, Tağşiş ve Taklit’i böyle tanımlıyor.

11.06.2010 tarihli ve 5996 Sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu”nun 63 ve 64’üncü maddeleri tağşiş ve taklite ayrılmış:

“63. Tağşiş: Bu Kanun kapsamındaki ürünlere temel özelliğini veren öğelerin ve besin değerlerinin tamamının veya bir bölümünün mevzuata aykırı olarak çıkarılmasını veya miktarının değiştirilmesini veya aynı değeri taşımayan başka bir maddenin, o madde yerine aynı maddeymiş gibi katılması,

64. Taklit: Bu Kanun kapsamındaki ürünlerin, şekil, bileşim ve nitelikleri itibariyle yapısında bulunmayan özelliklere sahip gibi veya başka bir ürünün aynısıymış gibi gösterme” olarak tanımlanıyor.

Gıda Maddelerinde “Tağşiş-Tahrif-Hile”; İngilizcesi “Food fraud”, Almancası “Lebensmittelbetrug”, İspanyolcası “Fraude alimentario”, İtalyanca “Frode alimentare”. Dünyada en büyük sahtekarlık ve kazanç kapılarından birisidir. En küçük esnaftan en büyük işadamına kadar, yüzyıllardır tüketiciyi aldatıp hatta sağlığına zarar da verebilecek derecede maddi çıkar sağlama eylemidir.

Endüstri devrimi, gıda sektöründe de ciddi değişikliklere neden oldu. Üreticiyle tüketici arasındaki mesafe arttı ve araya çok fazla anonim insanlar girdi. Ürünün gördüğü işlemlerde değişim yaşandı ve bu gıda maddeleri üzerinde sahtekarlığı artırdı. Mesela: İngiltere’de ekmeğe şap ve bakır sülfat katılarak renk verildi, biralar narkotik pikrotoksin düzenlemesi yapıldı, çocuk şekerlemelerine kurşun ve civa karıştırılarak boyandı. “Şeytani gıda tüccarları bir dizi iğrenç ve bazen de hayati tehlikesi olan mallar pazara sürdüler.” Kimyacı John Mitchell 1848’de “böylece neredeyse yasaları olmayan tek ülke, en azından  gıda maddeleri sahtekarlığı karşısında kamuoyunu yasalarla koruyamayan bir ülke durumundadır İngiltere.”(Müller, Tom 2012)

Rafine ve hidrojenleme ile; zeytinyağını yerfıstığı veya haşhaş tohumu yağı karışımından veya o sırada daha ucuz ne tür hammadde varsa elde etmek. Tereyağını da Palm yağından veya elden çıkarılmış sığır eti yağından elde etmek gibi.

Dünya’nın en büyüklerinden DeOleo Grubu’na bağlı, Bertolli zeytinyağı firması 1870’de kuruluyor, fabrikası Milano yakınlarında. Ancak üretilen yağın %20’si İtalya’dan gerisini İspanya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’dan alıyor. Dünya piyasasının yaklaşık %8-10’una sahip. 1994 yılında Unilever tarafından satın alınıyor.

Bertolli firması ve yağları çok eleştirildi. İlk etapta, etiket ve reklam kampanyalarında belirtildiği gibi “Extra Virgin Olive Oil”  ve “%100 italyan”, “Made in İtaly” olmadığı için.  Eleştirenleri de “kendinden menkul yağ uzmanları” diyerek dikkate almadılar. Reklamlarında “Toskana Tepelerinde doğdu”, “Da Vinci gibi Bertolli zeytinyağları da gerçek bir italyan Usta işi”, hatta o kadar ileri gittiler ki, televizyon reklamlarında tadım yapan iki çalışanı arasındaki diyalog şöyle: “Damakta hafif”, “Boğazda biberimsi ve ağır değil” gibi değersiz zeytinyağları için kullanılan tanımlar bunlar. AB’nin ve UZK’nin tanımı ve hemen hemen bütün zeytinyağı üreticisi ülkelerin düzenlemelerinde, zeytinyağı kodekslerinde, yer alan “keskinlik-acılık-meyvemsi tad” Naturel Sızma Zeytinyağı nasıl olmalının olmazsa olmazıdır. New York’taki bir avukatlık bürosu üzerinden 1998 yılında Bertolli hakkında toplu bir dava açılıyor. Ve davayı kaybeden Bertolli 2001 yılından itibaren, tüketiciyi yanıltıcı reklam yapamıyor.

19. yüzyıl sonlarında Amerika’da, renksiz, tatsız ve kokusuz pamuk tohumu yağı kullanıyordu. Bazı uyanıklar bu yağı gemilerle İtalya’ya götürüp, zeytinyağı olarak etiketleyip geri getirdiler. Amerikan gümrüğü aralarındaki farkı anlayabilecek durumda değildi. Büyük paralar kazanıldı ve İtalya’ya götürüp-getirme zahmetine girilmeden, Amerikan Gümrük Mühürü de yapıp işi iyice kolaylaştırdılar.

O yıllarda Meksika’dan Kanada’ya kadar Amerika’da tüketilen zeytinyağının büyük çoğunluğu sahteydi ve piyasada sistemli bir dolandırıcılık egemendi. 20. yüzyılın başından itibaren yoğun bir Akdeniz insanı göçü aldı Amerika, dolayısıyla zeytinyağı beslenme ve lezzet dünyalarında boşluk yarattı. Bu aynı zamanda ciddi bir tüketim pazarı anlamına geliyordu. Mesela; Sicilyalı Profaci ailesi New York’da “Mamma Mia – Importing Company” kurdu ve 20-25 yıl içerisinde Kuzey Amerika’nın “Zeytinyağı Kralı” oldular. Büyük servet ama, esas itibariyle uyuşturucu ve kadın ticareti, tefecilik ve şantaj gibi kelimenin gerçek anlamıyla Mafya Babalığından geliyordu.

Mario Puzo, Baba’da Vito Corleone’yi anlatır. Gerçek hayattaki Baba’nın (Joe) Profaci olduğuna yönelik son yıllarda kimi iddialar var. Öyle ki, o yıllardaki Federal savcı olan Robert F. Kennedy, Profaci için “Amerikadaki yeraltı dünyasının en güçlüsü” tanımını kullanıyor ve zaten mafyanın tanımı “Cosa Nostra / Bizim İşimiz” in Amerikadaki beyni olduğu biliniyordu. Colavita ABD, İtalya’daki bir zeytinyağı şirketinin Amerikadaki kardeş firması. Başında da Joe Profaci’nin oğullarından biri var. (Müller, Tom 2012)

2000’li yılların başından itibaren pozitif bir gelişme yaşandı.  Bio-Organik zeytinyağı, yüksek kalitede zeytinyağı gerçek anlamda “Natürel Sızma Zeytinyağı” üreticileri yaygınlaştı ve bunlar da müşterileri gibi zeytinyağı sevdalısı, damak tadı, lezzete önem veren kesimlerdi. Bu yağlar, marketlerde, discounterlerde değil de “oleoteca-zeytinyağı barları”nda ve internet üzerinden satılmaya başlandı. Colavita ABD, trendi kaçırmak istemedi ve 2011’de Kaliforniya, Avustralya, İspanya ve Yunanistan’daki zeytinliklerinden özel sıkım özel paketleme ve farklı tat ve aroması olan zeytinyağları da üretmeye başladı.

Amerika Birleşik Devletleri, 1948’deki Tarım Bakanlığı’nın zeytinyağıyla ilgili standartları ve yasal düzenlemeyi 2010 yılında değiştirdi. Kaliforniya Zeytinyağı Konseyi, Kuzey Amerika Zeytinyağı Birliği ve Kaliforniya Üniversitesi Zeytin Merkezi’nin de bilimsel katkılarıyla, UZK’nin kriterleri düzeyine getirdi. Tağşiş-Taklit-Hile’nin en yaygın olduğu gıda maddeleri içinde zeytinyağı, % 25 oranla en başta yer alıyor, bunu Süt %24,2 ile takip ediyor. Bal % 11,6, Safran % 10,2, Balık % 5,9 ve % 5,3 ile Kahve.

Kaynak: Essential Food (Öster.), Reinhard Jäger, 19.08.2017

Soğuk sıkım Naturel Sızma zeytinyağındaki tağşiş esas itibariyle, değersiz yağa deodorant yapmak ve kötü kokuyu yok etmek ve rengini de sarı-yeşil hale getirmektir. Veya, ucuz çiçek yağı, rafine edilmiş yağ vb. karıştırmaktır.

Avrupa Komisyonu’na bağlı “Avrupa’da  Gıda Maddelerinde Tağşiş Ağı” oluşturulmuştur, genel gıda maddeleri kontrolleri dışında,  tek ürün hedefli operasyonlar da yapılıyor. GEO’nun Mart 2017’de bildirdiğine göre; 2011-2016 arasında Europol/İnterpol’un da dahil olduğu beş kıtada yapılan operasyonlarda 30 milyon kilogram sahte-yanlış beyan edilmiş besin maddesi müsadere edilmiştir. Örneğin; 2011 yılında, Almanya’da 2002’de kurulan Federal Tüketici Koruma ve Gıda Güvenliği Dairesi (BVL), Europol, İnterpol ile birlikte STK’ların de katılımıyla “Opson” (Yunanca: Yemek Kültürü) adlı dünya çapında faaliyet gösteren bir yapılanmaya gitmiştir. Sayıları 60’a varan pek çok ülkede operasyonlar düzenleyip, Tağşiş,Taklit, Hile ve sağlığa zararlı ürünler tespit edip imha etmiş ve yasal işlem yapmıştır.

Sadece İtalya’dan, Avrupa ülkelerine gönderdikleri “Organik-Gıda Maddeleri”ndeki sahtekarlık sonucu yıllarca yaklaşık 700 bin ton ürün sonucu 220 milyon Euro kazanç sağladığı resmi kaynaklarca açıklanmıştır.                                                                                                          

Amerikalı bilim insanlarının 1980 yılından bu yana oluşturdukları “Datenbank/Bilgi Bankası”nda, ABD’de ortaya çıkarılan Tağşiş/Taklit/Hile olaylarında, yıllık zarar olarak dünyaya yansıyan sahtekarlık 13 Milyar Euro. Ve ne yazık ki, bunda bir azalma olmamış.

Türkiye’de de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,  5996 Sayılı kanun gereği ve 17 Aralık 2011 tarihli yönetmelikle birkaç yıldır “Et ürünleri, Bitkisel Yağlar vb.” başlığı altında kamuoyunu aydınlatmak amaçlı listeler yayınlıyor. Son olarak 2018’de yayınladığı listelerde Tağşiş/Taklit/Hile kapsamına giren 22 sayfalık bir zeytinyağı ve Ayçiçek yağı markası yer alıyor. Ekim 2019’da yayınlanan listelerde ise 206 zeytinyağı Tağşiş/Taklit/Hileli bulunmuştur. Slow Olive-Ayvalık 2018’de Türkiye’de tağşiş sadece zeytin ve zeytinyağıyla sınırlı değil, süt ve et ürünlerinde de çok sık rastlanıyor diyerek sözlerine başlayan Dr. Bülent Şık; “Zeytinyağına en çok kanola ve pamuk yağı katılıyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın sadece tağşiş yapan şirketleri teşhir etmesi yeterli değil. Önemli olan para cezası kestikten sonra ne yaptığı. Yıllar içinde baktığımızda, teşhir listelerindeki şirketler aynı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yaptırımı zayıf” diyor.

Pirina yağı (Tresteröl) bazı işlemlere tabi tutularak; gıda endüstrisinde, lokantalarda, pastanelerde (Türkiye’de buna Pastane Yağı da deniyor), pizza, makarna, atıştırmalıklarda kullanılır. Ve en çok kullanıldığı alan ayrıca Naturel Sızma Zeytinyağı sahtekarlığında, tağşiş işlemlerinde kullanılır.  Koku giderilir, asit giderilir, gamı giderilir ve Naturel Sızma Zeytinyağı olarak piyasaya sürülür.

Zeytinyağındaki sahtekarlığın en “zararsızı bilinenler”;

 A) kendi türevlerinin (pirina yağı gibi) karıştırılması

B) Natürel zeytinyağına kendi cinsinden olmayan bitkisel kökenli tohum veya meyve yağları katılması.

1.         Tohum yağları (kolza [kanola] Rapsöl, [orta-yüksek oleik asitli] ayçiçek, soya, pamuk, mısır, yer fıstığı, hardal, susam, haşhaş vs.)

2.         Bitkisel rafine karışım yağlar

3.         Fındık yağı

4.         Avokado yağı. Özellikle Pasifik orijinli olan bu meyvenin yağının temel gliseridik yapısı, fenolik bileşenleri ve renk maddeleri zeytinyağına çok benzemektedir.

Dr. Bülent Şık; “Zeytinyağına katılan tohum yağı kolza, içinde erüsik asit isimli bir toksik kimyasal madde içerir. Erüsik asit çeşitli sağlık sorunlarına yol açar.Kullanılan tohum yağının kolza değil de (kolza ıslahı ile oluşturulan-AE) kanola olması ise başka bir soruna işaret eder: Dünyada üretilen kanola yağlarının büyük bir kısmı GDO’ludur. Bu durumda da ülkemize GDO’lu kanola yağı ithal edilip edilmediği sorusu ortaya çıkar.” Uyarısında bulunuyor.

Bunların dışındaki bütün karışımlar, sağlığa doğrudan zararlı müdahaleler sınıfına giriyor. 1981 yılında İspanya’da yaşananlar, “Toxic Oil Syndrome” (Toksik Yağ Sendromu) tüm dünyanın dikkatini zeytinyağına çevirdi. İspanya’da 20 bin kişi zeytinyağından zehirlenmiş ve tahminen 800 kişi ölmüştü. Ancak, birkaç yıl sonra bu olay da unutulmuş. Günümüzde hala, Tağşiş/Taklit/Hileli sağlığa zararlı maddeler, boya vb. maddeler, kanserojen maddeler  zeytinyağı şişesinde market raflarında yer almaya devam ediyor ve sofralarımıza geliyor.

Tüketiciyi koruma örgütleri ve resmi kurumların çabaları, AB bünyesinde oluşturulan  birimler, bu konuda oldukça büyük bir mücadele cephesi oluşturuyor. Öyle ki, zeytinyağındaki sahtekarlık, adeta uyuşturucu ve insan ticareti ile özdeş tutulmaya başlandı.

Konuyla ilgili uzmanlar, sahte zeytinyağının, metanolden 30 kat daha fazla insan öldürdüğünü söylüyorlar.

İtalyan zeytinyağları ile ilgili olarak 2016’da (Bavyera Sağlık ve Gıda Maddeleri Dairesi)’nden Dr. Zimmermann’ın verdiği bigiye göre; restoranlarda yapılan mutat kontrollerde, masalardaki zeytinyağı şişelerinde, ucuz ayçiçek yağı ve soya yağı klorofil (bitki yeşili) karıştırılarak 17 bin litre yağ son altı ay içinde sahte beyanla piyasaya sürülmüştür. Kilolarca klorofil ve beta karoten maddeleri imha edilip, 39 kişi ve 6 işletme hakkında dava açılıyor. Ucuz yağların yeşil boya maddeleriyle zeytinyağı yeşiline dönüştürülmesi en yaygın yöntemlerden biridir. Benzeri bir tağşiş olayına 2017’de Yunanistan’da da rastlandı.

Der Spiegel’in (23.12.2011), “La Repubblica” kaynaklı aktardığı bilgilere göre, “Made in İtaly” olarak etiketlenen zeytinyağlarının %80’inin İtalyan zeytinyağı olmadığını, İspanya, Yunanistan, Fas ve Tunus’tan ucuz zeytinyağı tağşişleri olduklarını ve şişelerdeki etiketlerin içiyle hiç alakasının olmadığını belirtiyor. “Zeytinyağı Mafyası” olarak tanımlanan çok güçlü bir grubun varlığından söz ediliyor. Bu tür işyerlerinin  yılda 5 milyarlık bir kazanç sağladıkları bildiriliyor. Yine Stern dergisi haziran 2014’de sahtekarlıkları manşet yaptı.

Silvan Brun, İsviçre’de “Master of Olive Oil” ünvanı taşıyan bir uzman, diyor ki; “İsviçre’de piyasadaki Extra Vergine (Naturel Sızma) adı altında satılan zeytinyağlarının %98’i bu tanımı haketmiyor.” 2016”da 16 yağdan dokuzunun Extra Vergine olarak satılmasının yasaklandığı, bunun da AB tarafından oluşturulan yasal düzenlemenin 2014 yılında kabulüyle mümkün olduğu belirtiliyor. Öko-Test (Avusturya) Mayıs 2019 sayısında, 20 test edilen zeytinyağlarının ki bunların 12’si  üstelik organik yağ, yarısının “Naturel Sızma” olmadığını ve önemli bir kısmında da laboratuvarlar tarafından, aromatik madeni yağ hidrokarbonları MOAH ve yağların yarısından fazlasında da  ayrıca MOSH / POSH doymuş hidrokarbonlara rastlanmış. Bunların, topraktan gelebileceği gibi, hasat makinalarından ve değirmenlerden de gelmiş olabileceğini belirtiyorlar. Dolayısıyle bu tür zeytinyağlar, sadece “Naturel Sızma” olarak satılamayacağı gibi sağlığa zararlı yağlar sınıfına da giriyorlar.

Almanya’da ve Almanca konuşulan ülkelerde dikkatle izlenen“Stiftung Warentest”(Ürün Testi Vakfı olarak çevrilebilir)  saygın bir kuruluş olarak yıllardır Almanya’da her yıl piyasada süpermarket ve discounterlerdeki zeytinyağlarının testini yapıyor ve tüketiciyi uyarıyor. 2005 yılında yapılan testlerde, zeytinyağlarının üçte biri kusurlu ve hatalı bulundu, 2006’da ise “Lampant/Lamba yağı seviyesinde. 2010 yılında teste tabi tutulan 28 zeytinyağının beşi hatalı, kusurlu bulunmuştur. Son yıllarda yapılan test sonuçları da benzer durumda, çoğunluğu kusurlu bulunuyor ve hatta bazılarının “Naturel Sızma” olarak satılmaması gerektiği belirtiliyor. Bazı test sonuçlarında ucuz sayılan, litresi 10,-Avro (65,-TL) olan mesela discounter ALDI zeytinyağı yılın en iyi zeytinyağları (diğerlerinin litresi 25-45 Avro olmasına rağmen) arasına giriyor. Ve bu hiç de şaşırtıcı olmuyor.

DeOleo S.A., merkezi Madrit’de olan uluslararası bir zeytinyağı grubu. Bertolli, Sasso, Carbonell ve Carapelli markalarının sahibi. Dünya zeytinyağı pazarının yaklaşık %25 ‘ini elinde tutuyor. Dünya pazarını ”Made in İtaly” etiketli markalar elinde tuttuğu için İspanyol Deoleo, İtalyanlarla sürekli gerilim içindedir. Grubun bünyasindeki  markalar ve fabrikaların çoğu İtalya’dadır.   DeOleo, 2016 yılında İtalya’da “tüketiciyi aldatmaktan” 300 bin Euro cezaya çarptırıldı. ABD’de sonuçlanan diğer bir dava sonucunda da DeOleo grubuna bağlı, dünyaca tanınmış Bertolli firması ise bir milyon dolar ceza aldı. DeOleo zeytinyağları tabi sadece ceza almadı mesela, Carapelli marka 2018’de New York’ta altın madalya aldı. 

Tom Müller, bir Amerikalı gazeteci olarak yıllardır İtalya’nın ünlü zeytin bölgesi Ligurien’de yaşıyor; zeytinyağındaki sahtekarlığın profesyonelce yapıldığı ortaya çıkmış belli başlı Akdeniz’deki merkezlerin en önemlilerini ; İsviçre’de Lugano, İspanya’da Malaga, Tunus’ta Sfax olarak sıralıyor. Buralarda milyonlarca Euro yatırım yapılarak, laboratuarlar kurulup kimyagerler çalıştırılmakta; işadamları, devlet temsilcileri ve gümrük memurlarından meydana gelen bir ağ oluşturulmuş.

Zeytinyağındaki Tağşiş-Tahrif-Hile sadece günümüzde karşılaştığımız bir sorun değil. Zeytinyağındaki sahtekarlık üzerine bulunan en eski belge Halep’e 55 km mesafedeki İdlib yakınlarındaki Ebla Kenti’nde bulunuyor. 5000 yıl öncesine ait kil tabletlerdeki çivi yazısındaki belgenin tarihi MÖ 2400. Neredeyse insanoğlu zeytinyağını keşfettiğinden buyana sahtekarlık var.

İtalya’da 550 bin üyesi olan, İtalyan Zeytinyağı Üreticileri Birliği – Unaprol’un Genel Müdürü Pietro Sandali, Haziran 2014’de sektördeki Tağşiş-Taklit-Hileden yakınıyor ve şarap sektörü ve endüstrisinin bir model olması gerektiğini “bizim için örnek alınması gerekir” diyor. Aslında son yıllarda sıkça dillendirilen bir konu bu. Zeytinyağı sektörünün, bütün ulusal ve uluslararası normlara, Avrupa Birliği kriterlerine rağmen niye hala, hem şarap üreticileri hem de tüketicilerinin haklarının koruyuculuğunda ulaşılan düzeyin 30-40 yıl gerisinde olduğu tartışılıyor.

Andreas März, İsviçre kökenli tarım uzmanı ve çiftçi, Toskana’da Floransa yakınlarında 1980’li yılların başında “Balduccio” adında bir çiftlik satın alıyor. 4000 ağaçlık bir zeytinliği ve ayrıca bağı var. Çiftliği oturtmak, borçlarını ödemek ve ailesinin geçimini sağlayabilmek için büyük çaba sarfediyor. Öyle ki, 1985 yılındaki don %90 zeytin ağacına zarar verdiğinde, başka çiftliklerde çalışmak ve gazetecilik yapmak zorunda kalıyor.

2000 yılında Merum, İtalya Şarap ve Zeytinyağı Dergisi” Andreas März tarafından yayınlanıyor ve en güvenilir yayınların başında geliyor. Tüketiciden yana ödünsüz bir duruş sergiliyor. Kendi bünyesinde tadımcı/degüstatör barındırıp, her yıl 500’ün üzerinde zeytinyağını teste tabi tutuyor. Mesela; 2010 Yılında yapılan testlerde %5’den daha azı iyi (çok iyi değil) not alıyor, %10’u ise kabul edilebilir durumda, gerisi “Extra Vergine-Naturel Sızma” adını taşıyamayacak kadar kötü, lampant (Pirina) seviyesinde.

 Ağırlıklı konuları kötü kalitedeki zeytinyağları, uluslararası şirketlerin zeytinyağındaki tağşişleri ve “Naturel Sızma Zeytinyağı / extra Virgin Olive Oil” nasıl olmalıdır, tadı, kalitesi ve diğer özellikleri gibi. 2004 yılında  Almanya’da piyasada Süpermarketlerde “Naturel Sızma Zeytinyağı” olarak satılan 31 farklı zeytinyağını Floransa’ya getirerek uzmanlardan oluşan bir kurul tarafından “duyusal tadım” testine tabi tuttu. Bunlarda sadece bir tanesi Naturel Sızma Zeytinyağı kategorisinde, 9 tanesi düşük kalitede zeytinyağı ve geriye kalan 21 zeytinyağı, yenilmemesi gereken (yani sağlığa zararlı), yasal düzenlemelere uygun olmayan düzeyde “Lamba yağı / Lampant öl / Pirina yağı” tanımına giren kalitedeydi. Bunların arasında ünlü markalardan Bertolli, Carapelli, Rubino da vardı. Merum dergisi bu sonuçları yayınladı ve hem Andreas März hem de iki resmi tadım uzmanı hakkında Carapelli firması dava açtı. Tarım Bakanlığı’nın araya girmesiyle aynı zamanda resmi görevleri de olan iki uzman hakkındaki dava düştü. 2009 Yılına kadar süren dava sonunda, März”in Merum’da test sonuçlarıyla ilgili eleştirilerinde mahkeme bir suç unsuru görmedi ancak, zeytinyağı firmaları tağşişli, düşük kalitedeki ve yasal düzenlemelere uymayan zeytinyağlarını üretmeye ve pazarlamaya devam ettiler.

Duygusal, çarpıcı tanımları var: “Yasanın tanımlarına göre, gerçek ‘Naturel sızma zeytinyağı’ müthiş bir yağdır, tıpkı şaraptaki Grand Cru gibi. Kelimelerle tarif edilemez, önünde diz çökülmesi gereken bir yağdır.”

Yakın zamanda, ciddi bir ağırlığı olan Alman gazetesine Andreas März diyor ki, “‘Extra vergine veya nativ extra’ (Naturel Sızma) olarak satılan zeytinyağlarını marketlerden alamazsınız, bunların %95’i bu sınıfa girmez. Kaliteyi fiyatından da anlamak mümkündür. Hiçbir şekilde, usta işi birinci kalite Soğuk Sıkım-Sızma zeytinyağının kilosunu 10 Euro’ya (2019, yaklaşık 65 TL) alamazsınız. Bu tür zeytinyağlar ender ve kıymetlidir dolayısıyle pahalıdırlar. Ancak bu, her pahalı zeytinyağının iyi olduğu anlamına gelmiyor.” (Süddeutsche Zeitung, 31 Mayıs 2018, Susanne Schneider)