Sabun

Günümüzde, “Sabun yapımında temel olarak, zeytinyağı, pirina yağı, ayçiçek yağı, yerfıstığı yağı, palmiye özü yağı, iç yağı gibi yağların kullanımı ile elde edilen yağ asitleri sodyum tuzları (sabunlar) yıkama, pişirme, sıvılaştırma, ve sabunlaşma basamaklarından meydana gelmektedir” diyor Manisa CBÜ öğretim üyesi Doç. Dr. Özlem Tokuşoğlu.

Sabun kurudukça, yağ ve alkali karışımı fermente olur, hijyenik ve dermatolojik özelliklerini iyileştirir, en az altı ay süren bir işlem olmasına rağmen, yıllarca sürebilir.

Nihai sabunun kalitesi, bileşimi ve yaşı ile belirlenir.

Mezopotamya’nın bereketi sadece şarap ve zeytinyağıyla sınırlı değildi. MÖ 3000 yılından kalma kil tabletlerde, potasyum ve yağla karıştırılarak elde edilen bir maddeden söz edilmektedir.

Romalıların yıkanmaya düşkün oldukları MÖ 25’de yüzlerce hamamın olduğu biliniyor. Ancak, sabunun Roma hamamlarında temizlik alanına girişi MS. 200’lerde. Mısırlılar da banyoyu seviyor ve temizliğe özen gösteriyorlardı. Türkler ve Osmanlılar sabun yerine kaşıkotu, tavşankulağı gibi çeşitli ot ve kökler, kül kullandılar.  O dönemde Yunanlılar da temizlik için bitkilerden yararlandılar ama, daha sonra zeytinyağı süründüler. MS. 2. yüzyılda, Yunanlı fizikçi ve doktor Galenos, hem sağlık hem de temizlik amaçlı olarak sabunu önermişti. Rönesans’la birlikte Marsilya ve Venedik arasında bir sabun imalat merkezi oluştu. Deri işletmeleri, tekstil boyamada, yün işliklerinde yoğun bir zeytinyağı kullanımı vardı.

This image has an empty alt attribute; its file name is sabun-013.jpg

Bir Fransız tarafından ilk sabun fabrikası Kandiye’de kuruldu. Osmanlıların adada sabun fabrikalarının hızla artışını sağladıkları anlaşılıyor. Sabun üretimine ilişkin bilgi ve teknikler konusunda Osmanlının bir tecrübe birikimi vardı. Suriye Halep, (Suraiya Faroqhi bunu Halep’in kuzeyindeki Akabe ve güneydeki Eiat’ı içine alan bölge, günümüzdeki; Suriye, Lübnan, Filistin ve İsrail olarak düşünüyor, yani Afrin ve Nablus da bu bölgenin içinde yer alıyor.) Mora, Hatay ve Midilli sabun işlikleri bunlardan en bilinenleri. 17. yüzyılda Tunus sabunları da Akdeniz piyasasında yer alıyordu. Mısır ve Osmanlı önemli alıcılardandı.

Nablus, 1700’lerde sabun başkenti olarak biliniyordu. Bir başka merkez ise Marsilya idi. Marsilya, bilimsel araştırmalar sonucu denizaşırı ülkelerden elde ettiği diğer bitkisel yağlarla sabun pazarında kısmi bir üstünlük sağlamış olmakla birlikte, sabun sanayiinde hammadde olarak Girit’e başvurması öneriliyordu. Kuzey Avrupa’da kişisel temizlik, yıkanma pek yaygın değildi ama, giysilerin sabunlanması önemliydi. Onu da Provence’deki parfüm kokulu sabun imalathaneleri karşılıyordu. Ayrıca, hem Fransa hem de Osmanlı tekstil ve yün işliklerinde (Fes de buna dahil) sabuna ciddi bir ihtiyaç duyuyordu. Marsilya sabun işliklerinin 18. yüzyılın ilk çeyreğinde toplam ithalatının %55’i Osmanlı zeytin bölgelerinden yapılıyordu. Girit’in ünlü zeytin bölgesi Hanya ise tek başına %22’den fazlasını karşılıyordu.

Girit Osmanlı döneminde, hem zeytinyağı hem de sabun işlikleri alanında önemli bir gelişme gösterdi. 1723 yılında altı olan sabun işliği sayısı, 1750’lerde oniki, 1783’de ise onsekizi bulmuştu.

Günümüzde kullanılan sabun, yani “gerçek anlamda bilimsel sabun yapımı ise, 18. yüzyılda Michel Eugene Chevreul’un katkılarıyla, kimyasal formüllerin ortaya konulması ve buhar makinesi vb. buluşların gerçekleşmesiyle oluşturulmuştur ve sabun yapımı gerçek bir sanayiye dönüştürülmüştür.”(Ertunç, Metin 2018)

Trablus’taki işliklerin 17. ve 18. yüzyıllarda, Osmanlı İmparatorluğu’nun sabunundaki temel alkali madde olan külün taşınmasını zorunlu kılan elverişli mali düzenlemeleri yapması Humus ve Hama çöllerinden (bugün Suriye’de) Trablus’a ulaştırılmasını sağladı. Bu kül nakliyesinin üçte ikisi yasal olarak, Osmanlıların Trablus’ta kurduğu dört devlet sabun işliğine tahsis edildi. Bu gelişme sonrasında, Tripoli’de Han al-Sabun yerel sabun endüstrisinin kalbi oldu. Buradan Tripoli sabunları Levant’ın (Lübnan) dışındaki noktalara ve hatta Osmanlı dünyasının ötesine geçti.

Suriye ve Lübnan’da, günümüzde hala zeytinyağından yapılan sabunların yanı sıra defne sabunları da çok ünlü, Lübnan’da Audi Vakfı tarafından kurulan küçük güzel bir müze var, eskiden sabun fabrikası olan bir binada bulunuyor.

Sidon kentindeki Musée du Savon’da (Sabun Müzesi),  Tripoli’nin 16. yüzyıldan kalma sabun pazarı Han al-Sabun, Eski Şehir’de görülmesi gereken yerlerdendir.

Hem Suriye hem de Lübnan’daki birçok geleneksel sabun üreticisi günümüzde; yeni bir pazarlama stratejisi geliştiriyor: Birincisi, batı banyosu ve güzellik ürünleri için kullanılan paketleme uygulamalarını geliştiriyorlar, sonra, Avrupa, ABD ve yakınlarındaki Körfez ülkelerinde bu tür ürünlere yönelik artan talebi karşılamak için sabunlarını “doğal” ve “organik” olarak pazarlıyorlar. Son olarak, bir dizi geleneksel sabun üreticisi de ürünlerinin daha iyi pazarlayabilmek için internet imkanını kullanıyor.

Klasik sabun yapımı, kişisel amaçlı veya küçük ticari imalata günümüzde de “Marsilya” metodu adı veriliyor. 20./21. yüzyılda hem Marsilya hem de Halep, Nablus birkaç yüzyıldır dünyanın değişmeyen sabun merkezleri olmayı sürdürüyorlar.

Türkiye’de 1990’lı yıllarda Ayvalık’taki geleneksel sabun üretimi önemini kaybetmiş ve Nizip, Hatay ve İzmir’e kaymıştır.

Tıp Alanı

“Genç kalmak için günde bir fincan zeytinyağı içilir.”
İbn-i Sina

“Günde bir bardak zeytinyağı iç ve sonsuza kadar yaşa!”
Girit atasözü

Zeytinyağının değeri, özelliklerinin lezzet ve damak tadıyla sınırlı olmadığı artık genel olarak biliniyor.  Zeytinyağı çok yönlü bir meyva suyu, sağlık alanında en genel tanımıyla; vücudun, bakterilere, virüslere ve mikroorganizmalara karşı bağışıklık sistemini güçlendirir. Bu özellikleri ancak, Naturel Sızma/Extra Vergine/Natives Olivenöl tanımına giren zeytinyağlarında bulunuyor.

Yaşlı Plinius’a göre, “insan vücuduna iyi iki sıvı vardır; Zeytin ağacının yağı insanı tazeler, şarap kuvvet verir. Zeytinyağının doğal özellikleri vücuda ısı sağlar, soğuğa karşı korur, başınız sıcaklaştığında serinlik verir.” Yüz yıldan fazla yaşayan Demokritos, “içimizi balla, dışımızı zeytinyağıyla yuğarak uzun yaşamanın mümkün olduğunu” söylemiştir.

Romalı Augustus yüz yaşındaki Pellio Romulus’a nasıl dinç kaldığını sorar, aldığı cevap söyle; “içsel olarak balla şarapla, dışsal olarak zeytinyağıyla”.

Burada sözü geçen zeytinyağı daha çok sporcuların vücudunu ovduğu, erkek ve kadınların çekicilik güzellik için süründükleri yağ; aynı zamanda aydınlatmada, ayinlerde, vaftizlerde kullanılan yağ, yiyerek lezzeti ve sağlığa yararı henüz tam olarak anlaşılamamış kültüre alınmadığı dönemlere ait.

Ama İbn-i Sina (Batılıların tanımıyla, Avicenna), bu döneme yetişiyor, “El-Kanun fi’t-Tıb” adlı 14 ciltlik Tıp Ansiklopedisinde; “Genç kalmak için günde bir fincan zeytinyağı içilir.” demiş bundan bin yıl önce.

“Günde bir bardak zeytinyağı iç ve sonsuza kadar yaşa!” Giritlilerin zeytinyağının artık büyük oranda olumlu özelliklerinin ve sağlığa yararlarının anlaşıldığı dönemlerden bu yana kullandıkları bir cümle. Akdeniz zeytinyağı kültürünün de ötesinde, çağımızda artık zeytinyağı tıp biliminin vazgeçilmez bir maddesi oldu. Kozmetik-Parfüm alanındaki kullanımı da gelişti.

Koslu Hipokrates (Hipokrat) MÖ 460-377 ve daha sonra da Bergamalı Galenos’un hastalarını tedavide zeytinyağı kullandıklarını biliyoruz.

Lokman Hekim’den İbn-i Sina’ya (Avicenna) sağlık ve tıpla ilgili pek çok özellikle İslam dünyasından uzman, zeytin/zeytinyağı alaşımlarından yaprağının çiğnenmesine varana kadar, uygulama ve tecrübe aktarımında bulunmuşlardır. 

Antik Yunan’da Egeli sağlık tanrısı “Asklepios” adına sayıları 300’ü bulan sağlık merkezi (sanatoryum) ve tapınaklar kurulmuştur. Helen ve Roma döneminde uzun yıllar işlev görmüştür. En ünlüleri, Thessalien’de Trikka, Epidauros, Kos (İstanköy), Pergamon (Bergama)’dır. Bergama Asklepion’u 1920’li yılların sonunda tesadüfen bulunmuştur. Bergama Asklepion’unda Antik dönemin büyük doktoru kendisi de Bergamalı olan Galenos da hizmet vermiştir.  “Yılanlı Sütun” tıp dünyası açısından büyük önem taşır “üzerinde tüm tıp dünyasının da kendisine sembol olarak seçtiği yılanlar ile meyveli zeytin fidanlarının tasvir” edilmiştir.  Prof. Dr. Turhan Baytop, “Galenos’un en önemli ilacı zeytinyağıdır” diyor.

Asklepion “Vasiyetlerin açılmadığı yer” olarak anılır.  Bergama kralı, MÖ. 2. yüzyılda Hierapolis (Pamukkale) adını verdiği yine sağlık dünyası açısından çok önemli bir merkezin kurulmasına öncülük eder. (Atilla, A. Nedim 2009)

Antik çağdan bu yana zeytinyağı ile masaj (günümüzde farklı yağlar da kullanılmakla birlikte) hala yaygın olarak işlevini sürdürmektedir.

Yaralar, iltihaplar ve yanıklarda uygulamaları bir kaç bin yıldır biliniyor.

Modern tıp bilimindeki kullanımının dışında; zeytinin, yaprağının, çekirdeğinin ve yağının sağlık alanında yazılı ve daha çok da sözlü aktarımları ona “kültürel evrenseller” olarak kabul edilen “halk tıbbı” nda da bir tedavi yöntemi olarak yer veriliyor. Bu bitkisel, madensel ve hayvansal maddelerin ayrı ayrı veya birleşimlerinden elde edilen merhem, sıvı ve benzeri formlarda uygulanması biçiminde oluyor. Doğal halk tıbbının yanı sıra dinsel-büyüsel tıpta da kullanım alanı buluyor.

Bitkilerdeki hastalıkları iyileştirici etkilerini araştırıp, bilimsel analizler yapan, botaniğin eczacılık bilimiyle ortaklığı “Farmakognozi” (Pharmakognosie/Pharmacognosy)  bilim dalını oluşturdu.

“Gerçek hayattan alınma bir öykü üzerine çekilmiş (1992 yapımı) Lorenzo’nun Yağıfilmini izlediğinizde ise her şeye rağmen zeytin ağacının tüm o ağırbaşlı gururunun ne kadar haklı ve yerinde olduğunu, modern zamanlarda da hala parıldamaya devam ettiğini görebilirsiniz. Bu filmde biricik oğulları nadir bir hastalığa yakalanan anne ve babanın tüm tıp dünyasının acizliğine karşılık, çözümün kendi çabaları ile araştırarak öğrendikleri zeytinyağı ve kolza yağı karışımında olduğunu buluyorlardı.”  Eser Ispartalı,12 Aralık 2011 tarihinde Zeytin ve Tapenade üzerine Blog yazısı.

Zeytinyağından tıp alanında yararlanılmasının tarihi neredeyse zeytinyağının tarihi kadar eski ancak, modern tıp bilimi özellikle 25-30 yıldır çok yoğun araştırmalar yaptı ve önemli bilimsel sonuçlar almaya başladı. Bunda en önemli etkenler; Akdeniz insanının metabolizmasının kimi hastalıklara karşı bağışıklığı (mesela, kalp, damar, hastalıkları), batı ülkelerinde Akdeniz Diyeti olarak bilinen zeytinyağı ağırlıklı beslenme ve zeytinyağının dünyada artan tüketim eğilimi sayılabilir. Doğal Beslenme (Bio/Organik) arzusu da bunda pozitif bir etki yaptı.

Zeytinyağı için kullanılan “Yaşam İksiri” tanımının bileşenleri şunlardır: E Vitamini, K Vitamini, Antioksidanlar, Oleocanthal Bileşiği (C17 H20 05), Tekli Doymamış Yağ Asitleri. Sadece Naturel Sızma zeytinyağı, “Yaşam İksiri” kavramına uygundur. Boğazda hafif yanmaya da neden olan Oleocanthal sayesinde sağlıklıdır. 

“II. Uluslararası Zeytinyağı ve Sağlık Üzerine Fikir Birliği” konulu 2008’de İspanya, Jaen ve Cordoba’da yapılan konferansta; zeytinyağının insan sağlığına olan doğrudan pozitif etkileri pek çok bulgu ile ortaya konuldu.

  1. Kalp ve Kan dolaşımı; Zeytinyağı çok miktarda Antioksidan, E vitamini ve Polyphenol gibi ikincil bitki maddeleri içerdiği için yüksek tansiyonu önler ve kanda kolesterol ayarlaması yapar. Kalp ve kan dolaşımı alanında yıllardır araştırmalar yapılmakta, Barselona’da 2017 yılında “Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü” nün vardığı sonuç, zeytinyağının kalp hastalıklarını önlediği ve kan dolaşımı bozukluklarını tedavi ettiği sonucuna varılmıştır. Bunda en büyük pay, antioksidanlar ve oleik asitin LDL kolestrolünü düşürdüğü, damar sertliğini önlediği, Oleuropein sayesinde de damarları genişlettiği belirlenmiştir. Kötü huylu kolestrolün sentezi baskı altına alındığından, total kolestroldeki iyi huylu kolestrol düzeyi giderek yükselmekte ve böylece kalp-damar hastalıkları riski  azalmaktadır. Çünkü zeytinyağında tüm bileşenlerin 2/3 sini aşacak orada bulunan oleik asit, iyi huylu kolesterolün sentezinde de, önemli bir yapıtaşı olarak yer almaktadır.
  1. Kanser Tedavisi; 2008 yılında, deneysel ve insani hücre araştırmaları ispatlamıştır ki, zeytinyağı potansiyel olarak kansere karşı koruyucu bir etki sağlamaktadır. Bir kaç yıl öncezeytinyağında bulunan Oleocanthal maddesinin kanser hücrelerini zehirleme gücü ve lizozom aracılığı ile yok etme gücü bulundu.Öyleki, laboratuvar sonuçlarına göre (cümle aynen şöyle) “Oleocanthal ile karşılaşan kanser hücreleri sadece 30 dakikada ölüyor.” New Jersey Üniversıtes’inden bilim insanları, Paul Bresling, Davit Foster ve Onica LeGendre.
  1. Tümörle Mücadele’de Oleik asitin önemi konusunda Edinburgh Üniversitesi’nde ilerlemeler sağlanmıştır. Beyin tümörüne yol açan belli bir proteini durdurabiiyor. Oleik asit, miR-7 olarak tanımlanan ve tümör oluşumuna neden olan proteine engel oluyor. Bu aynı zamanda göğüs kanseri hücreleri için de aynı etkiyi gösteriyor. Ancak, bu bilimsel olarak alınan mesafenin, henüz  zeytinyağının beyinde oluşumu engellediği anlamına gelmediği belirtiliyor. Oleocanthal kimi tümörlerin tedavisinde başarıyla uygulanıyor.
  1. Alzheimer; Tedavisi olmayan hastalık olarak bilinen Alzheimer için araştırmacıların vardığı sonuç, zeytinyağındaki Oleocanthal sinir sistemi hücrelerindeki Autophagie (Otofaji)’nin yani, hücrenin yaşlanmış ve bozulmuş yapılarının, hücrenin kendi lizozomu tarafından sindirilmesinin önüne geçiyor. Alzheimer riskini azaltıyor. Ocak 2016’de “journal of Food Science and Technology “ dergisinde yapılan testler üzerine bir araştırma  raporu yayınlandı.Yayınlanan çalışma, sızma zeytinyağında bulunan fenollerin biyolojik etkisi, antioksidan ve antienflamatuar etkisi yaratarak beyini reaktif oksijen türlerinden temizliyor. Bu fenoller sadece Alzheimer ve Parkinson’a karşı değil, beyindeki damar tıkanıkları,  Huntington hastalığı, periferalnöropatiye karşı koruma sağlıyor.
  1. Kan Şekeri: Tekli Doymamış Yağ Asitleri Diabetes Typ 1 hastalarında, yemeklerden sonra kan şekerinin yükselmesinin önüne geçiyor. Diabetes 2 hastaları için, zentinyağı ağırlıklı “Akdeniz Diyeti” nin çok yararlı olduğu ve uzun süreli kan şekeri düşürücüsü yolü oynadığı tesbit edilmiş.
  1. Osteoporose/Osteoporoz: Kemik kırılganlığı, zeytinyağında bulunan fenoller sayesinde kemik kütlesi desteklenir. Bu hastalığa Akdeniz insanında pek rastlanmaz.

Zeytinyağının, hem genel olarak doku ve organlar, hem de beyin fonksiyonları üzerindeki yaşlanmanın etkilerini geciktirdiği artık biliniyor.

Komili-Sezai Ömer Madra-Kırlangıç-Kristal

  • Komili Zeytinyağı’nın öyküsü 1878 yılında başlıyor. Midilli’nin Komi köyünde zeytinyağı üretimine başlayan Komili Hasan, kalitesiyle kısa zamanda tanınan bir üretici olur. “Kalitesiz ürünle alıcıyı bir defa, kendini ebediyen kandırırsın” diyen Komili Hasan, Osmanlı Sarayı’nın zeytinyağı ve sabun tedarikçisi olur. Komili Hasan, 1923’te mübadeleden sonra, tesislerini Ayvalık’a taşır. Urla’daki antik Klazomenai işliği kazı çalışmalarını desteklemiş ve zeytinyağı üzerine yayınlanan iki kitabı “Hayat Ağacıyla Yaşayanlar” ve “Ağaçtan İnsana Zeytinyağı Anıtları” da finanse etmişlerdir.
  • Sezai Ömer Madra, 1914’de beri Ayvalık’ta faaliyet gösterir, 1917 yılında Midilli adasından İstanbul’a gelir ve Yağ İskelesi No:5 ve 11 de yağ ve sabun ticaretine başlar. İstanbul Ticaret ve Sanayi Odasının 142 numaralı üyesidir. 1920’den önce Ayvalık’ta yerleşik düzene geçmiştir. Daha sonraları Edremit’in ünlü zeytincisi ve tüccarı Ali Rıza Bey’le (Karagöz) 15 yıla yakın ortaklık yapar. Ölümünden sonra, oğlu ve daha sonra da torunları firmayı devralır. Kırlangıç A.Ş. tarafından satın alındıktan sonra 1990’ların sonunda torunlar Naturale Gıda İthalat ve İhracat Ltd. Şti.’ni  kurar, Seletepe ve Z Zeytinyağlarının üretimini yaparlar. Kısa bir süre önce Naturale’yi de sattılar.
  • Kırlangıç Zeytinyağları Akhisar’da 1953 yılında kuruldu. Türk Petrol Holding grubu tarafından satın alınan Kırlangıç, 1993 yılında Madra Akın Yağcılık ve Sabunculuk Şirketi ile birleşiyor. Kredi borçları nedeniyle gelen haciz sonrası, 2001 Yılında ANA Gıda tarafından alınıyor. O yıllarda 40 bin ton zeytinyağı kapasitesi olan Kırlangıç, aynı zamanda mısır ve ayçiçek yağı da üretiyor. 
  • Kristal Zeytinyağları,1930’lu yıllarda İzmir’de Malta kökenli bir aile tarafından firmalaştırıldı. Antonie ve Charles Micaleff kardeşler tarafından kuruldu. Cenovalı Baron Riacazolli, Kuşadası’nda Türkiye’nin ilk rafine zeytinyağı tesislerinin sahibi, ustası ise İtalyan Mario Pugno. Ancak, zeytinyağı fabrikası Tariş’e satıldı ve ustası Pugno da Micaleff kardeşler için Riviera tipi yemeklik zeytinyağı üretimi yapmak üzere Alsancak’ta bir tesis kurdu. Daha sonra Bornova ve Ayvalık’ta da fabrikalar kuruldu. 1945’de isim tescilini kendilerini Türkiye’ye getiren gemiyi simgeleyen “Vapur Alamet-i Farikası” takip etmiştir. O günlerde “Vapurlu Yağ” olarak bilinen Kristal Yağları, Anadolu’da hala bu isimle tanınmaktadır. Yabancı markalar için fason üretim yapıldığı gibi, kendi markalarıyla 25 ülkeye de ihraç ediliyordu. Merkezi Bornova’da.

Türkiye’deki hemen hemen bütün zeytinyağı firmaları, sabun ve bakım ürünlerinin yanı sıra, mısır yağı ve ayçiçek yağı da üretmektedirler.

Sana ve Vita

Sana ve Vita“Sana” (Latince Sağlık) ve “Vita” (Latince Hayat) imalati başlıyor. Kamyon kasalarından, 1960’larda Anadolu’da bedava “yağlı ekmek”  kampanyası ile tanıtım kampanyası yapılıyor. Muzaffer Sarısözen tarafından derlenen “Zeytinyağı yiyemem aman, basma da fistan giyemem aman…” Bursa türküsünün, biraz komplo teorisi gibi ama, Unilever tarafından yazdırıldığı ve yaygınlaştırıldığı iddia edildi. Tariş pazardaki gelişmeyi farkedip 1964 yılında piyasaya Tama ve Tarin markasıyla iki yeni yemeklik ve kahvaltılık margarin sürdü.

1970’li yılların ortasında Türkiye’de “Tüp Kuyruğu” nun yanısıra “Margarin Kuyruğu” da yaşandı. O yıllarda Unilever Grubu zam alamayınca Sana ve Vita üretimini durdurdu ve sorun 1979 yılına kadar devam etti. Tariş o yıllarda iki milyon ton margarin ithal etti.

Ve Unilever Türkiye’de piyasanın önemli bir kısmını ele geçiriyor. Öyle ki, Sana yağı 1989’da dünyada tek marka olarak 129 bin ton olarak rekor kırıyor. O yıllardaki zeytinyağı üretiminin iki misli kadar…Türkiye’nin margarin üretimi 2015’te 786.483 tona çıkmış. 634.395 ton iç tüketime karşılık 152.058 ton ihracat gerçekleştirilmiş. Aynı yıl, toplam tereyağı üretimimizin 60-65 bin ton civarında olduğunu söyleyebiliriz.

Unilever sonra Ayçiçeği yağı ve Mısır yağı piyasasına giriyor. Afrika ve Asya’da dünyanın en büyük Palm yağı plantajları ve tesislerine sahip. Yağmur Ormanları’nı mahvettiği için “Marka Firmalar Karakitabı”na girmiş durumda. Ayrıca, Avrupa Birliği Komisyonu 2011 yılında tüketiciler ve rakipler aleyhine Kartel oluşturmaktan Procter & Gamble ve Henkel firmaları ile birlikte 315,2 milyon EURO cezaya çarptırılmıştır.

Unilever Grubu sahibi olduğu İtalya’nın en güçlü zeytinyağı firmalarından Bertolli’yi, İspanyol sıvı ve katı yağlar grubu Grupo SOS e satıyor. Bu grubun son iki şefine de dolandırıcılık, karapara aklama ve 240 Milyon Euro tutarında bir yolsuzluk suçundan dava açılıyor. Ayrıca Grupo SOS’in İtalya’daki bir kaç şubesindeki depolarda sahte belgelenmiş 450.000 Litre Zeytinyağı ele geçiriliyor. Ve bunlar olurken Grupo SOS adını 2011’de değiştirip “DeOleo” yapıyor. Günümüzde bu ispanyol tekeli dünyadaki hemen hemen bütün önemli zeytinyağı ve diğer sıvı yağ firmalarını bünyesinde barındırıyor. Ve “DeOleo”, dünya sıvı yağlar pazarının büyük bir kısmını kontrol ediyor.

Unilever Grubuna ait Becel margarinlerinin, kolesterol değerlerini %20 oranında düşürdüğü yönünde yaptığı reklam kampanyalarını, Almanya Federal Tüketiciler Birliği’nin başvurusu dikkate alınarak 2015 yılında mahkemece yasaklanmıştır. Sonuç itibariyle Unilever’in sicili pek iyi değildir.

Komili 1995 yılında Unilever’e satıldı. Komili yaklaşık 150 yıllık en eski ve en büyük zeytinyağı ve sabun firmasıdır. Daha önce Kırlangıç ve Sezai Ömer Madra zeytinyağlarını satın alan Anadolu Endüstri Holding (AEH)’in ANA Gıda firması Komili’yi de Unilever’den 2008 yılında satın aldı. Böylece Türkiye’nin en büyük zeytinyağı üreten firmaları ANA Gıda’nın elinde toplandı.

Türkiye’de zeytinyağı piyasasındaki en önemli satış 2016’de gerçekleşti. 1881’de kurulmuş tarım ve gıda maddeleri tekeli Bunge, 2000’lerin başında Türkiye piyasasına girdi. Hollanda kökenli ve ABD merkezli uluslararası şirket, ANA Gıda’nın hisselerini alarak Komili, Kırlangıç ve Sezai Ömer Madra zeytinyağlarının, mısırözü ve ayçiçeği yağlarının sahibi oldu. Böylece, daha önce kendi bünyesinde yer alan Salat gibi markalarla birlikte, Türkiye piyasasının yaklaşık %50’sini elinde bulunduruyor.

Margarin-Unilever-Bunge

“Şunun bir tadına bakıp koklar mısınız. Evet ne demek istemiştiniz, tereyağ değil mi? Olmadı, ne gezer! Bu margarin! Evet margarin! Ama tereyağından ayıramazsınız, bir uzman bile ayıramaz.” Mark Twain, tüccarların Mississippi Buharlı Gemi seyahati sırasındaki kahvaltı diyaloğundan aktarıyor, Mississippi’de Hayat, 1883, adlı eserinde.

Fransa’da uzun yola, uzun süre dayanabilen, 1800’lerde gemilerle sömürgelere ulaşımda ve ordu için, Kral III. Napolyon, kimyager Mège Mouriès’den tereyağının ve schmalzın (domuz, kaz yağı) yerine geçecek maliyeti ucuz bir yağ geliştirmesini istiyor. Latince “inci” anlamına gelen endüstriyel yağ  Margarin 1869’de imal ediliyor.  Buluş çok geçmeden Hollanda firması Jurgens’a satılıyor. Margarinin bulunmasının üzerinden daha 10 yıl geçmiştir ki, Amerika’da en yaygın tüketilen yağ haline geliyor. Margarin fabrikası sayısı 15’in üzerindedir ve kazançları bugünün parasıyla 15 Milyar Dolardır. Margarin Amerika’da “saf tereyağı”, “rafine tereyağı” etiketleriyle ve bazan da tereyağından daha sağlıklı reklamı yapılarak satışa sunuldu. Sarıya boyandı ve bu etiketlerdeki yalan beyanlarla birlikte neredeyse 100 yıl süren davalara neden oldu.

Firma, 1895 yılında 300.000 Ton margarin üretti. Jurgens pek çok sıvı ve katı yağ firmasını kendisine bağladı. İngiliz, Hollanda ortaklığı Margarine Unie (Union) ve Sabun Üreticisi Lever Brothers Ltd. birleşerek 1930’da Unilever kuruldu. Dünya’nın en büyük çok uluslu katı ve sıvı yağ grubu böyle oluştu. Pazar II. Dünya savaşı sonrası hızla büyüdü.

Amerika’da margarin ve zeytinyağındaki sahtekarlıklar ve tağşişle mücadele başarıya ulaşamadı. Birleşik Devletler Gıda ve İlaç Dairesi FDA, 1930 – 1990 arası sürekli laboratuvarlar ve test sonuçlarıyla şirketlerin üzerine gidebildiği kadarıyla gitti.

Ve Unilever Türkiye pazarına 1951’de girdi ve 1953’de İş Bankası ile Unilever-İş kuruldu.

Bitkisel Yağlar

“Bir zeytinyağı, bir de gerçek su yüzüne çıkar.”
“Olio eta egia gaňa dadukate.”
Bask atasözü

Palm yağının dünyada üretim miktarı 65,5 milyon ton civarındadır ve dünyada en çok tüketilen yağdır.

Endonezya ve Malezya’nın Palm yağı üretimindeki payı yaklaşık yüzde 85’tir. Türkiye`de üretilmeyen Palm yağının ithalat yoluyla Türkiye’ye girişi 2000 yılında yaklaşık 200 bin tondan 2016 yılında 600 bin tona yükselmiştir.

Kaynak: Essential Food (Öster.), Reinhard Jäger, 19.08.2017

Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi`nin (EFSA) raporlarında palm yağının 200 derecenin üzerinde rafine edilmesi halinde kanserojen etki gösterdiği belirtilmektedir. Market raflarında satılan ürünlerin çoğunda Palm yağı kullanılmaktadır. Yukarıdaki tablo, dünya bitkisel yağ üretimini (milyon ton olarak) Palm yağını birinci sırada, ardından Soya yağı 53,8, Kolza yağı (Rapsöl) 26,6 sonra Türkiye’de yoğun olarak tüketilen Ayçiçek yağı 16,7 ve ne yazık ki, 3 milyon ton ile zeytinyağı 9. sırada gösteriyor.