Refresh loader

Archive : Zeytin ağacı

Zeytin Ağacının Metni

Işıl Kurnaz
5 Mart 2022 Cumartesi
Kaynak: Birikim Yayınları

John Berger’in az kelimeyle çok şey söyleyen o kitabında, Hoşbeş’te vardı bu ifade: Zeytin Ağacının Metni. İfadeden ziyade, bir desen olduğunu sanıyorum. Berger, dilin en az kelimeler kadar, desenlerle var olduğunu anlatmaya çalışırken kullanmıştı, sayfanın ucuna adeta bir epilog gibi zeytin ağacı deseni çizmişti. Desene de “zeytin ağacının metni” ismini verivermişti. Kelimeler ve şekiller arasındaki birbirinden ödünç alınabilir o anlamın, sadece tek bir yordamı olmadığını anlatması bakımından ilginçti sanıyorum.

Anlatmayı, kelimeler ve şekiller, desenler ve fotoğraflarla bir bütün olarak kurgulayan bir yazar için çok da şaşırtıcı değil belki de bu iç içe girişler… (Görme Biçimleri’nin yazarından, böyle bir şey beklenirdi tabii.) Zeytin ağacının metninin sonuna şunu yazıyordu Berger: “Kendimi ağırlığı olan profesyonel bir yazardan ziyade, boşlukları kapayan biri gibi görüyorum.” Yazının ağırlığı kadar, boşlukları olduğunu da anlatıyordu bir şekilde. Yazının ağırladığı tek şeyin kelimeler olmadığını, bazen bizzat boşluğun cismi ve metnini de ağırladığını söylemek gibi.

1 Mart Salı günü, Resmî Gazete’de bir yönetmelik yayımlandı, zeytin ağacının metnini de ilgilendiren bir şey: Maden Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik. Bunun zeytin ağacıyla ilgisi nasıl olabilirdi? Aslında maden yönetmeliğiyle, zeytin ağaçlarını tahrip ve talan etmek, ilk kez akıl edilen bir şey değildi. 2008 yılında Zeytin Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle, belediye sınırları içindeki zeytin sahaları bir şekilde imara açılmıştı: Zeytinlik eğer imar hudutları kapsamına alınırsa, orada altyapı ve sosyal tesisler dahil yapılaşmaya izin verileceği hüküm altına alınmıştı. Yine buradaki ağaçların, Bakanlık’ın izin vermesi halinde sökülebileceği de. 2012’de zeytin sahası tanımı, madencilik faaliyetini içine alacak şekilde genişletildi.

Zeytinlikleri imara açma inadı bitmemişti tabii. Siyasal iktidarın öğrettiği şeylerden biri de şuydu: Geri adım atar gibi görünmek, ses çıkartılan, kamuoyu oluşan bir kanun teklifini dondurmak, icra etme ve yapma inadından vazgeçmek değildi, sadece uygun ve sessiz bir zamanını beklemekti. Bunu minik bir Resmî Gazete takibiyle görmek bile mümkündü. Yine 2017 yılında “Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Üretim Reform Paketi Kanun Taslağı” adıyla bir taslak yayımlandı. Burada, Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Kanun’un (Zeytin Kanunu) zeytinleri koruyan en önemli maddesinin, 20. maddesinin değiştirilmesi önerildi. Bu 2002’den beri zeytinliklerin imara açılması amacıyla peşinde koşulan bir değişiklikti. Bu öneride, o zamanki adı Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı olan Bakanlık, kamu yararı kararı aldığı yatırımlar için zeytinliklerin imara açılmasına izin verebilecek ve hatta yetkisini, valiliklere devredebilecekti.  Bu kanun taslağı, o zaman da çok tartışıldı, ilgili önerinin kanun taslağından çıkarılması istendi. Zaten mevcut kanunda 2008’de yapılan değişiklik de, imar iznine imkan tanıyordu.

Ancak 2017’de gelen yeni tasarıyla zeytinlik sahaların daraltılamayacağına dair kurala istisna getiriliyor ve Bakanlık eğer “kamu yararı kararı” alırsa, o yatırımlar için imar izninin yolu açılıyordu. Bu kamu yararı sihirli sözcüğünün, ormanlık alanları imara açmak için nasıl kullanıldığını yine Orman Kanunu’nda 30 Kasım 2021’de yapılan bir değişiklikle de görmüştük. Ormanlardan zeytinlere…

Çevre ve ekoloji mücadelesi verenler, zeytinliklere yatırım adı altında kimyasal atık bırakacak tesislere izin verileceğini, zeytinliklerin imara açılacağını söyleyerek önerilen maddenin Komisyon’a geri çekilmesini sağladı. O zamanki Tarım Bakanı “Türkiye’de bir yasa var. Bu yasa ‘Zeytin ağaçlarına üç kilometreden itibaren yaklaşma’ diyor.” diyerek, yasadan şikayetini de, zeytin ağaçlarına yaklaşma isteğini de dile getirivermişti. İmar izninin neden olacağı hava kirliliği, zeytin ağaçlarında birikecek ağır metaller ve bu ağır metallerin hem zeytinleri hem de insanları ne kadar tehdit edeceğinden bahsetmek, gerekli görülmemişti tabii. Devlet dilinde vücut bulan gereklerin, bazı şeylerin gereksizliğine hükmetme iktidarı olduğunu, Tanıl Bora ne güzel anlatmıştı zaten. O kanun görüşülürken ve çevre dernekleri yine rüzgâra karşı o muazzam mücadeleyi verirken, AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş gereği düşünüleni söylemişti: “Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesine İlişkin Kanun Tasarısı’nın, “köpürtülerek, doğru olmayan bir şekilde ‘zeytin yasası’ haline getirildiğini.” Siyasetin, bu durumda köpüklerle işi olmaması gerekiyordu sanırım. Köpürtüldüğüne göre…

Zeytin ağaçlarına yapılacak şey, bu sefer, yani 1 Mart’ta Zeytin Kanunu üzerinden yapılmadı. Maden Yönetmeliği’yle yapıldı. Yani zeytinleri korumak için, sadece zeytinlere dair düzenlemeleri değil, türlü çeşitli torba kanunun, binlerce yönetmeliğin, bu dönemin sihirli sözcüğü olan imar ve icraatın izninin sürülebildiği her bir küçük düzenlemenin de takip edilmesi gerekiyordu. Maden Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle, madencilik faaliyetleri, bir zeytinliğe denk gelirse ve madencilik şirketi zeytinliği rehabilite etme ve eski hale getirmeyi taahhüt ederse, artık zeytinlik taşınabilecek. Madencilik faaliyetinin denk geldiği zeytinliğe, Bakanlık imar izni verebilecek, tesis inşa edebilecek. Zeytin ağaçları ve bahçesi eğer taşınacak durumda değilse, tam da o bölgede madencilik devam edecek. Zeytinlik ölecek tabii… Ama madencilik faaliyeti yapacak şirketten, eş değer büyüklükte zeytin bahçesi tesis etme taahhüdü alınacak. Ama bu taahhüt alınsa da bunun kim tarafından denetleneceği, süresinin ne olacağı, hangi bölgeye o zeytin bahçesinin tesis edileceği bir boşluğa bırakılmış bile… Taahhüdün şartlarına dair tek bir düzenleme dahi yok. Üstelik zeytin ağaçlarının kesilmesinden ve tüm bahçenin taşınmasından sonra, rehabilitasyonun ne anlama geldiği yazmıyordu bile. Yani olan şuydu: Zeytinleri korumaya dair bir Kanun vardı, bu kanundan bahsedilmeden bir yönetmelik değişikliğiyle zeytinlikler, maden şirketlerinin imarına açılıyordu.

İlginçtir ki 2012 yılında bunun önünü açan başka bir şey olmuştu. Zeytin Yönetmeliği’nin “Zeytinlik Sahalarda Sanayi Tesisi Kurulmasının Önlenmesini” düzenleyen 23. maddesi değiştirilmişti ve zeytinlik saha tanımına, Bakanlıklarca kamu yararı kararı alınmış plan ve yatırımlar, elektrik üretim tesisleri, madencilik faaliyetleri, petrol ve doğal gaz arama ve işletme faaliyetleri, savunmaya yönelik stratejik ihtiyaçlara yönelik yatırımlar da eklenmişti. Yani tüm bu yatırımlar yoluyla zeytinliklerde yapılaşmanın yolu o zaman açılmıştı.

Aynı yönetmelikte yapılan bir değişiklikle, zeytin sahasının tanımı da değişmiş ve 25 dekardan küçük alanların zeytinlik olarak sayılmayacağı öngörülmüştü. Yani zeytin ağaçlarını koruyan kanunlar, bir yönetmelikle devre dışı bırakılmıştı bile. Neyse ki 25 dekarın altını zeytinlik saymadığı için koruma kapsamı dışında bırakan düzenleme, 2015’te bir Danıştay Kararı ile iptal edildi. Ama hem maden şirketleri hem kamu yararı gibi şekilsiz düzenlemelerle zeytinliklerde imar ve yapılaşma riski içeren düzenlemeler hala ve genişleyerek yürürlükte.

Türkiye’de 1939’dan beri zeytin ağacının metinleri var, Berger’in çizdiği gibi diyelim, zeytin ağacının metninin hukuku: Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun, Zeytinciliğin Islahı Yabanilerinin Aşılattırılmasına Dair Yönetmelik, Zeytin Hastalık ve Zararlıları ile Mücadele Birliklerinin Kuruluş ve Çalışma Esaslarına Dair Yönetmelik, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Kuruluş ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği…

Ne kadar çok korunmak istenmişse, o kadar çok talan edilmek istendiğini de anlatır gibi. Geri dönüşler, ileri gidişler. Zeytin ağacına kanun yazıldıkça, madene ve imara da zeytin yazılmış gibi… Anlatmaya çalıştığım şey, sanırım şu: Hiçbir şey birdenbire olmadı. Bugün maruz kaldığımız her bir talan, siyasal iktidarın zihninde bir yerde bir adım olarak hep atıldı. Ve sonra, mücadele edildi ve adımlar geriye gitti. Ve sonra zamanlar kollandı, o adımlar misliyle tekrar tekrar atıldı. Yeni düzenlemelerinde diyorlar, “madencilik faaliyetinin denk geldiği zeytinlik” diye… Sahiden, bir madencilik faaliyeti, öylece, kendiliğinden, sanki hiçbir şey yapılmadan zeytinliğe nasıl denk gelir? Mesela madencilik yapılırken, zeytin ağaçları yürüye yürüye faaliyete mi çarpar? Memleketin bir imar ve coğrafya planı yokmuş gibi, o madencilik faaliyetinin nasıl yürütüleceğine dair önceden bir güzergâh çıkarılması mümkün değilmiş gibi? Madencilik faaliyetinin planı yapılırken, kartografik yöntemlerle, haritalarla zeytin ağacına denk geliyorsa, başka bir güzergahın çizilmesi ihtimali yokmuş gibi?

İstanbul Havalimanı’nı yapılırken, inşaatın kuşların göç yolu üzerinde olduğunu söylemişti doğa dernekleri. “O zaman kuşlar, göç yollarını değiştirsin.” demişlerdi. Bu denk gelme de sanırım böyle bir şey, durduk yere zeytin ağaçları, maden şirketlerine denk geliveriyorlar. O zaman onlar da güzergahlarını değiştirsinler. Sonra… Sonrası talan ve rant, yağma ve söküm, yıkım ve kesim.

Sonra “Yaşlı, durgun bir zeytin oluşuma bakma/ Şuramda bir su vardı ve şuramdan/ Neşeyle akardı aşağıya.”


* Yazıda kullanılan desen, John Berger, Hoşbeş, Metis Yay., Kasım 2021.

**  Mevzuat Metni

*** Aziz Orhan Çimen, Zeytin Hukuku, 4.

**** Tarım Hukuku

***** İlgili Mevzuat

Gereği Yapılır-Birikim Haftalık

Birhan Keskin, Zeytin Ağacı

Kömür için zeytinlerin söküldüğü Milas’tan ortak ses: Gelecek zeytinyağında

Üç kurumun ortak çalışmasına göre, maden genişletmek için zeytinlerin söküldüğü Milas’ta, zeytinin işlenmesi için kurulacak 70 yeni tesisle kömüre mahkum olmadan zeytine dayalı yerel bir ekonomi kurmak mümkün.

Milas Kent Konseyi, Avrupa İklim Eylem Ağı (CAN Europe) ve İklim İçin 350 Derneği’, “Yerel Ekonomi için Dönüşüm Fırsatı: Milas’ta Zeytincilik” başlıklı bir rapor hazırladı.

Rapora göre,  kömür madenini genişletmek için zeytinlerin söküldüğü Milas’ta zeytinin işlenmesi için kurulacak 70 yeni tesisle, kömüre mahkum olmadan zeytine dayalı yerel bir ekonomi kurmak mümkün. 685 kişiyi istihdam edecek bu tesisler için ihtiyaç duyulan yatırım ise, Milas’ta işletmedeki iki kömürlü termik santrale sadece bir yılda verilen teşvik miktarına eşdeğer. Ayrıca, yörede zeytine dayalı bir ekonominin desteklenmesi ile AB coğrafi işaretli Milas zeytinyağının yarattığı değer 4,5 milyon TL’den 60 milyon TL’ye çıkabilir. 

Türkiye’nin AB coğrafi işaretli tek zeytinyağı

Zeytinlikleri madenciliğe açan ve tüm Türkiye’nin tepkisini çeken yeni yönetmelikle Milas’taki zeytin ağaçları da kesilme tehdidi altında. Oysa Milas zeytinyağı, Türkiye’nin tek Avrupa Birliği coğrafi işaretli zeytinyağı. 

Üç kurumun ortaklaşa hazırladığı raporun amacı amacı “2053 net sıfır emisyon hedefi”nin gerektirdiği bölgesel ekonomik geçişe bir örnek olarak, iki termik santral ve kömür madenlerinin de bulunduğu Milas için zeytine dayalı bir ekonominin geliştirilmesi olasılığını araştırmak.

Rapor, 15 Nisan Cuma günü Milas’ta Milas Belediyesi Prof. Dr. Aşkıdil Akarca Salonu’da yapılan bir basın toplantısıyla kamuoyuna tanıtıldı.

Zeytin ve termik ekonomi karşılaştırması

Raporun öne çıkan çıktıları şöyle:

  • Milas’ta yıllık ortalama 100 bin ton zeytin hasadı yapılıyor ancak bunun beşte biri bölge ekonomisi için ek katma değer yaratmadan işlenmemiş zeytin olarak bölge ekonomisi dışına çıkıyor. 
  • Bölge ekonomisi dışına çıkan bu 20 bin tonluk zeytini kullanmak için 50 zeytin işleme tesisi, 15 zeytinyağı tesisi ve 5 sabun-şampuan tesisi kurulabilir. Bu sayede 685 kişilik yani Milas’ın doğrudan kömür madenlerindeki istihdamın neredeyse tümü kadar yeni iş yaratılabilir. 

Fotoğraf: Selen Çatalyürekli.

  • Yerel, ekonomik ve çevresel sürdürülebilirliğe dayalı bu dönüşümün maliyeti (2021 fiyatlarıyla 240 milyon TL), Milas’ta var olan iki kömürlü termik santrale bir yılda yapılan kapasite mekanizma ödemesiyle (260 milyon TL) sağlanabilir. 
  • Gerekli tanıtım ve tescil süreçleri uygulanırsa Avrupa Birliği coğrafi işaretli Milas zeytinyağının 100 ton üretimi sekiz katına çıkabilir.İtalya’nın AB Coğrafi İşaretli Toskana zeytinyağının yörenin toplam zeytinyağı üretimindeki oranı olan %4 ve litre fiyatı olan 7,5 Euro. Bu üretim oranı ve fiyata ulaşmak, Milas zeytinyağı için hedeflenebilir. Bu hedeflenen üretim oranı ve fiyata ulaşılması durumda Cİ tescilli üretimin Milas’ta 800  tona ve fiyatının da ortalama 75 TL’ye  (2021 yılı fiyatları ile) yükselebileceği öngörülüyor. Bu durumda Cİ tescilli zeytinyağının yarattığı değer 4,5 milyon TL’den 60 milyon TL’ye artabilir. (2021 yılı kur ortalaması ile 0.4 milyon avrodan 5,7 milyon avroya artış)

Fotoğraf: Selen Çatalyürekli.

  • Milas, Türkiye’de zeytin ve zeytinyağının başkenti. Milas 5 bin yıldır insanların yerleştiği, 4000 yıldır diğer bir deyişle Karya Uygarlığı’ndan bu yana zeytincilik yapılan ve zeytinyağı üretilen bir coğrafya. Türkiye, Avrupa Konseyi Kültür Rotası olarak tanınan Zeytin Ağacı Rotası içinde yer alıyor. Zeytin etrafında şekillenecek yeni ekonomiyle Milas  gastroturizme açılabilir.

Devamını okumak için tıklayın!

Zeytinin Serüveni

Zeytin ağacı; Batı Anadolu, Doğu Akdeniz, Güney Önasya, Mardin, Urfa, Antep, Adana, Osmaniye’den aşağıya Hatay, Suriye, Lübnan, Fi­listin, İsrail’e kadar uzanan, bilim insanlarının “verimli hilal” dedikleri Asi Havzası (Orontes) ve çevresindeki coğrafyada oluyor. Bu aynı coğ­rafya Mezopotamya’yı da kapsayarak aynı zamanda; üzüm, incir, hur­ma, nar gibi meyvelerinde ehlileştirildiği bir coğrafya. Palmira (Tadmor) medeniyetinin olduğu bölge.

Mezopotamya Hititler, Hammurabi kanunlarında (MÖ 1795-1750) Aka­dca olarak yazılmış olan kanunlarda zeytinyağıyla ilgili düzenlemeler var. Bu Mezopotamya’daki Şarap kültürünün (yasası, garsonu ve bakanı olan) yanı sıra zeytin kültürüne de işaret ediyor. Babil’de bulunan bir kil tablette çivi yazısıyla; “25 Sila (yaklaşık 25 litre) en iyi zeytinyağının ödemesi, bay pqu-Lisi tarafından bay Sin-Ashared’e ayın 3’ünde yapıl­dı” deniyor. Bu belge MÖ 2000 yılına işaret ediyor ve zeytinyağı konu­sundaki ilk yazılı ticari belgelerden biri sayılıyor. (Santangelo, Manue­la&Dario 2015)

Zeytin ağacına rastlanan en eski bölgeler

Zeytin ağacına rastlanan en eski bölgeler, Güneydoğu Anadolu bölgesini de içine alan Yukarı Mezopotamya ve Güney Ön Asya’dır. Anadolu’ da özellikle Kilikya ovasında (Adana civarı) zeytin yetiştiriciliği yapıldığı konusundaki veriler, Hitit metinlerinde yer almaktadır.

Bu zeytinyağı mucizesini Samilere borçlu olduğumuz da iddialar arasın­da.

C. Caruso, 1883’de “İtalya Tarım Ansiklopedisi” çalışmasında, zeytin­yağının yaklaşık 6000 yıllık bir geçmişe sahip olduğunu ve ortaya çıktığı sahanın Anadolu (Küçük Asya’nın, daha belirgin hatlarıyla Ege, Akde­niz ve Güneydoğusu) olduğunu belirtiyor.

Zeytinin Neolitik dönem sonlarında (MÖ 6000) Mersin, Hatay, Maraş, Mardin ve Suriye’nin kuzeyinin de dahil olduğu bölgede kültüre alındığı tahmin edilmektedir.

Ünlü botanikçiler Augustin Pyramus de Candolle (1778-1841) ve oğlu Alphonse Louis Pierre Pyrame de Candolle (1806-1893), zeytinin Ana­dolu’dan Yunanistan’a yayıldığını belirtir (de Candolle, 1883). “Dünya Zeytin Ansiklopedisi” yazarı Jose M. Blazquez de Küçük Asya üzerinde duruyor.

Santorini, Mongardino (İtalya), Relilai (Kuzey Afrika), İspanya ve diğer yerlerde bulunan zeytin fosilleri kültür zeytini olmayıp yabani zeytine aittir. Bilim adamlarının genel olarak birleştikleri; kültür zeytini veya zeytinin kültüre alınması Güneydoğu Anadolu, Suriye, Ürdün, Lübnan, Filistin, İsrail ve Mısır’a daha sonra Akdeniz’in diğer ülkelerine yayıl­mıştır.

Filistin ve Ürdün’de yapılan kazılarda MÖ 3750 yıllarında (Kalkolitik dönem) zeytin tarımı yapıldığını gösteren izler bulunmuştur. Eski Mı­sır’a ait mezarlarda zeytine rastlanmıştır. Dünyanın en eski basamaklı piramidi Sakkarah’da (MÖ. 2500) bir zeytin sıkma aleti ve piramidin duvarlarında zeytin sıkma işlemini tasvir eden resimler vardır. Bulunan tarihi kalıntılar zeytinin Filistin’de 5750, Mısır’da ise 4500 yıldır yetiş­tirildiğini ve işlendiğini göstermektedir. Arkeologlar, İsrail’de 5000 yıl öncesine ait taş havan ve baskı işliklerini Kishon nehrinin ağzında, Tel Aviv’in 90 kilometre kuzeyinde buldular. Ve şimdi Hayfa’daki Zeytin­yağı Müzesi’nde sergileniyor.

Zeytin Fransa’ya MÖ 600 yıllarında yine Romalılar tarafından getiril­miş önce Marsilya’ya oradan da Gaul’e (Narbonne çevresi) yayılmıştır. Daha sonraki yıllarda Marsilya’ya giden Strabon, “Zeytin ağacı yetişen, üzüm bakımından da zengin bir ülke…” diyor. Yine Romalılar zamanın­da Sardunya adasında yetiştirilmeye başlanan zeytin, Korsika’ya Cene­vizliler tarafından getirilmiştir.

Yemeklerdeki zeytinyağı kıvamına erişme ve yaygın bir besin haline gelmesi daha ileriki yıllarda. Antik Yunan’da başlıyor, ama bunun için esas Romalıların tarih sahnesine çıkması gerekiyordu.

Zeytin ağacı Akdeniz’de bin yılı aşkın bir süre, oradan oraya taşınır. Fenikeliler (Phoinike), buğday ve zeytin tarımı konusunda Doğu Akde­niz’de ünlüydü. MÖ 1500 yıllarında zeytini Adalar Denizi’ndeki (Ege) irili ufaklı birçok adaya özellikle Kıbrıs, Girit ve Mısır’a yaymışlardır. Daha sonra MÖ 1300–1100 yılları arasında zeytin, Yunanistan anaka­rasına geçmiştir. MÖ 700 lerde Libya ve Tunus’a ulaştırılır. Yunanlılar, MÖ 800 lerde Şarap ve Zeytinyağı gelirleriyle kurdukları “Syrakusa” kolonisi ile Sicilya’ya taşırlar. Zeytin tarımı Yunanistan’da MÖ 4. yüz­yılda büyük bir önem kazanmıştır artık.

Fenikeliler MÖ 1050 lerde zeytin ağacını İspanya’ya götürüyorlar, ama İspanyollar yüzyıllardır süren zeytin ve zeytinyağı egemenliğini, daha çok MÖ 212-245 Romalıların ve daha sonra da MS 800 lerde Arapların bu kültürü geliştirmelerine borçlular.

16. Yüzyılda İspanyollar, keşifleri sırasında zeytini Güney ve Kuzey Amerika’ya, Hint Adalarına götürdüler. 19. Yüzyılın göçleri sırasında, bu kez gelişmiş damak, yemek çeşitleri ve farklı kullanım alanlarıyla İtalyan, Yunan ve İspanyol göçmenler ABD’ye, Arjantin, Şili ve Avustu­ralya’ya bu kültürü tanıttılar.

Foçalılar (Phokaililer) MÖ 800 lerde Filistinlilerin Akdeniz’deki üstün­lüklerine son verip, Sicilya, Korsika, Marsilya, Provence, İspanya ve Kartaca’da koloniler oluşturup zeytinyağını tanıtıp, fide ihraç ettiler. Mi­dilli, Lapseki ve Samsun’da kolonileri arasındaydı. Çok önemli bir liman şehri olma özelliğini yüzyıllarca korumakla birlikte, Foça kolonilerini kaybetti. Mübadeleye kadar kentin dörtte üçü Rum’du ve zeytin ve şa­rapçılıkla uğraşıyorlardı. Foça Karası Şarabı ve Zeytincilik son yıllarda tekrar canlandırılmaya başlandı.

Girit (Crete / Kreta); MÖ 3000 lerde zeytinliklerin olduğu, zeytinlerin kırılıp sıkıldığı ve zeytinyağı yapıldığı biliniyor. Devreye MÖ 1700 ler­de ezme işini büyük oranda kolaylaştıran taş silindirler giriyor ve zey­tinyağı ihracatı yapılıyor. Knossos Sarayı’nda 70 tonluk küpler ve MÖ 1600’lerden kalma vazolarda, duvar kabartmalarında zeytin ve zeytin­yağına rastlanıyor.

Kral Minos’un Knossos Sarayı MÖ 1700-1100 lerde olduğu tahmin edi­len, kutsal boğanın zeytin ağacına tos atarkenki rölyefi ve zeytinliklerde hasat dansının duvar resmi bulunuyor. İki metre yüksekliğindeki küpler­de (Pithoi) sadece şarap ve tahıl değil, aynı zamanda zeytinyağı da depo­lanıyordu. Giritliler de Yunanistan’a ve Kuzey Afrikaya fidan götürdüler. Bu Girit’in Akdeniz’de parlak ciddi bir medeniyet oluşturduğu dönem. O gün bu gündür Girit, zeytin ve zeytinyağı kalitesinde ödünsüz ve dün­ya piyasasında ilk sıralarda yer alıyor. Ayrıca, Osmanlı sarayına Girit’ten zeytinyağı geldiği gibi, Mübadele sonrası Girit’ten gelenler, Türkiye’nin zeytinciliğinde önemli bir rol oynadılar. Giritliler, 5 bin yıldır zeytin, zeytinyağı ve zeytinyağlı yemekler ve mezeler konusunda haklı bir üne sahip oldular.

Güneydoğu’da 2.800 kişinin yaşadığı Kritsa köyü var, burada günü­müzde kişi başına yıllık tüketim 50 litre civarında. Kritsa halkı köyü, zeytinyağının evrensel başkenti olarak tanımlanmasını istiyor. Köy aynı zamanda bıçakçıları ve tahta çivili keçi derisinden çizmeleriyle ünlü.

Kıbrıs, çok eski bir zeytin adası. Çok yakın bir tarihte, 2008 yılında gü­neybatıda – adeta Pompei gibi- zamanın durduğu bir kent bulunuyor. MÖ 1850’den kalma kentte, zeytinyağı yapımına ilişkin araç-gereçler, değir­men taşı ve dev büyüklükte baskı-pres, 3000 litre alabilecek 12 büyük “pithoi” bulunuyor. Zeytinyağının kosmetik alanda da yaygın ve rafine kullanımına ışık tutabilecek işlik ve küçük parfüm şişeleri bulunuyor. Kıbrıs, bütün Akdenizde önemli bir parfüm ticareti merkezi oluyor.

Mısırlılar MÖ 6000 lerde, iyilik ve sonsuz yaşam tanrısı Osiris’in karısı, evlilik tanrıçası İsis’in, zeytin ağacının dikimi ve meyvesinden yararlan­mayı öğrettiğine inanılır. Dünyanın en eski piramidi Sakkarah’da MÖ 2500 yıllarına ait zeytin sıkma aletlerine ilişkin duvar süsleri bulunmuş. MÖ 1354-1346 yılları arasında yaşamış firavun Tutankamon’un zeytin dalından “Adalet Tacı” taşıdığı yine duvar resimlerinden anlaşılıyor.

III. Ramses (MÖ 1191-1168) güneş tanrısı Ra için yaptırdığı tapınağı, “sonsuza kadar” aydınlatacak zeytinyağı için zeytinlikler kurdurduğu ve Ra’ya, “Senin kentin Heliopolis’i (Kahire yakınında) zeytin ağaçlarıyla süsledim. O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı yapılır… Bu zeytinyağı senin tapınağını aydınlatan kandillerin yağıdır…” diyor.

İsrailoğullarının ilk kralı Saul MÖ 1035’de tahta çıktığında, alnına zey­tinyağı sürülerek kutsanmış. Oğlu Davut, aydınlatma için yetiştirilen zeytinlikler ve zeytin depoları için bekçiler görevlendirmiş. Krallar ve din adamları, zeytin ağacından asalar kullanıp, zeytinyağı ile kutsanıyor­lardı.

Filistin’de ilkel yöntemlerle MÖ 3500 yıllarında zeytinyağı sıkımı ya­pıldığı biliniyor. Hitit ve Asur medeniyetlerinde de MÖ 1700-1200’de zeytinyağına rastlanıyor.

Hayat ağacı olarak bilinen bir tür horoskop, yaklaşık 2700 yıl önce Kelt kültüründen doğmuştur. Yılın farklı haftaları toplam 21 ağaca bölün­müştür. İstisnai olarak meşe, akçaağaç, kayın ve zeytin ağaçlarının her biri için bir gün belirlenmiştir. O gün doğan insanlar, hayvan burçlarında olduğu gibi farklı özelliklere sahiptirler. Zeytin ağacının karakteristiği bilgeliktir. Ne de olsa Athena da bilgelik tanrıçası idi…(Rauch, Heidi 2015)

Herkese aitim ama, kimseye ait değilim.
Sen gelmeden önce buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım.”
Homeros’un kulağına zeytin ağacı böyle fısıldamış.

Antik Yunan

Efsaneye göre bir kentin koruyuculuğu için Olimpos Tanrıları anlaşa­mayınca, Tanrılar Tanrısı Zeus devreye girer ve bir yarışma düzenleye­rek, insanlığa en yararlı hediyeyi getirenin bu kente adını vereceğini ve kentin koruyucu Tanrısı olacağını ilan eder. Denizler Tanrısı Poseidon (Neptun), üç çatallı mızrağını toprağa sapladığında kanatlı, heybetli hızlı ve güçlü bir at ortaya çıkar. Bilgelik Tanrıçası Zeus’un öz kızı Athena (Minerva) ise, mızrağını toprağa sapladığında gümüşi yaprakları ışılda­yan bir zeytin ağacı yeşerir. Bu ağacı meyvesinin yeneceğini, sıkılan su­yunun geceleri aydınlatacağını belirtir. Zeus kararını verir, kentin adını Atina koyup, koruyuculuğunu ona verir.

Kaynak: Giovanni Battista Mengardi, Athena ve Apollon arasındaki yarışma.

Zeytin ağacı Akropolis’e dikilir, duvarla çevrilir nöbetçiler tarafından korunur. Ta ki MÖ 480’de Pers işgalinde Akropolis yıkılıp yakılana ka­dar. Tamamen yanan zeytin ağacı, Yunanlılar tarafından Atina’nın kur­tarılmasından sonra MÖ 448’lerde zeytin ağacı yıkıntıların arasından yeniden fışkırır. Böylece zeytin ağacı o tarihten bu yana, ölümsüzlüğün, yeniden dirilişin simgesi olur. Tanrının lütfu olarak kabul edilip; iyilik, soyluluk, sabır ve azmin sembolü olarak kabul edilir. Akademinin bah­çesine yeni zeytin ağaçları dikilir. Kutsal ağaçlar olarak kabul edilip,tek bir dalının bile koparılması ölüm cezası verilecek bir suç sayıldı. Keçi­lerin bölgeye girmesi yasaklandı. Her dört yılda bir tanrıça Athena adı­na yapılan oyunlarda kazananların başına, zeytin dalından taç takılmaya başlanır. Kazananlara ödül olarak da amfora dolusu zeytinyağı verilir.

Zeytin dalından taç takılması daha çok Herakles’in (Zeus’un oğlu, Dorlu Kuvvet Tanrısı Herkül) armağanı, Olimpiyat oyunlarından sonra yay­gınlaştığı söylenir.

Yine bir efsaneye göre Zeus, Titanlar’ın kızı Leto’yu baştan çıkarır. Ka­rısı Hera, hamile kalan Leto’ya rahat vermez ve Leto çocuğunu doğura­bileceği güvenli bir yer arar. Yunanistan ve Anadolu’da dolaşır, sonun­da bir efsaneye göre küçük Ege adası Delos’da, diğer efsaneye göre ise (Ephesus) Efes’de bir zeytin ağacına dayanarak iki tanrıyı, Apollon ve Artemis’i doğurur. Küçük Menderes nehrinde yıkanır.

Apollon’un oğlu Aristaeus, çok yaygın kabul gören bir efsaneye göre; zeytinciliği insanlığa öğretendir. Antik çağın ünlü yazarlarından Diodo­ros, Aristaeus’un Deliceleri aşılayıp ıslah ettiğini, zeytinlikler oluşturdu­ğunu ve ilk yağ presini geliştirdiğini ileri sürüyor ve bu tezini Aristotales de doğruluyormuş.

Antik Yunan’da sadece kadınlar değil, yarışmalara katılan erkekler ve savaşçı erkekler de zeytinyağı sürüyorlardı. Öyle ki Hera’nın, Zeus’u baştan çıkarmak için mis kokulu zeytinyağı ile vücudunu ovduğu ve ka­dife gibi olmasını sağladığı belirtiliyor. Kadınların yürüdükçe etrafa hoş kokular yaydıkları söyleniyor. İlk defa o dönemde kadınların, güzel ko­kan bitkileri ezerek zeytinyağı ile güzellik kremleri yapıldığı biliniyor. Kadınlar, nadide etera parfüm şişelerinden damla damla akıtarak yılda 1,5 litre zeytinyağını yüzlerine ve vücutlarına sürüyorlardı. Erkekler ise, spor, masaj ve cilt bakımı için yılda 5-10 litre zeytinyağı tüketiyorlardı. Antik Yunan’da sadece atletler/sporcular değil, kadınlarda zeytinyağı sürüyorlardı. Gılgamış Destanı’nda da yıl MÖ 3000’ler, kadınların hoş kokulu yağlar sürdüğü anlatılır. Asurlu tüccarların, sürünmek için zey­tinyağı sipariş ettikleri biliniyor yıl MÖ 1950-1750.

Aydınlatma ve dini ayinler için de evlerde 90-110 litre zeytinyağı bulu­nuyordu. Zeytinyağı, sağlık- tıp alanına da girmişti, Koslu Hipokrates (Hipokrat) MÖ 460-377 ve daha sonra da Bergamalı Galenos, hastalarını tedavide zeytinyağı kullandılar.

Homeros (Homer) MÖ 800, “herkese aitim ama kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce buradaydım, sen gittikten sonra da burada olacağım…” Bu sözleri zeytin ağacının Homeros’un kulağına söylediği aktarılır. Ünlü eseri Odysseia’da şöyle yazıyor:

“Kızlar bastılar çığlığı bir ağızdan,
tanrısal Odysseus uyanıp doğruldu,

olduğu yerde düşündü kafasında, yüreğinde:
“Vay başıma gelen! kimlerin toprağına varmışım gene!

Haydi kalkayım da bir göreyim şunları.”
Tanrısal Odysseus böyle dedi, çalılıktan çıktı,
sık ormandan bir dal kopardı güçlü eliyle,
bol yapraklı bir daldı bu,
örttü onunla bedeninde erkekliğini.

Çıkacaktı karşılarına çırılçıplak,
başka çaresi yoktu, ne yapsındı.
Çok korkunç göründü kızlara
tuzlu suda bozulmuş çıplak beden,
kaçıştılar dört bir yana, ta koylara dek.
Orda bir Alkinoos’un kızı kaldı,
Athene yürek komuştu onun içine,
bedeninden çekip almıştı korkuyu.
Dimdik durdu Odysseus’un karşısında,
Odysseus da düşündü taşındı,
Bal gibi dokunaklı sözlerle seslendi, dedi ki:
“Yalvarırım kraliçem sana,
ister tanrı ol, ister insan…
Bir bilsen, öyle acılar çektim ki,
daha dün kurtulabildim şarap rengi denizden,
Ogygie adasından ayrılalı beri

Göster bana kentin yolunu,
bir paçavra ver, sarınayım.

buyurdu güzel örgülü hizmetçilerine:
“Durun, kadınlar, durun!
Bu zavallı adam gelmiş buraya dek sürüne sürüne,
kucağımızı açmalıyız biz ona,
verin ona bir gömlekle bir harmani şu yıkanmış çamaşırlardan
ırmakta kuytu bir yerde yıkayın onu.”
Böyle dedi Nausikaa, ulu canlı Alkinoos’un kızı.
Kadınlar da durup çağırdılar birbirlerini
uydular Nausikaa’nın buyruğuna
kuytu bir yere götürdüler Odysseus’u
bir gömlek kodular önüne,
bir harmani ve çamaşır kodular.
bir de altın ibrik içinde duru bir yağ,
dediler, buyur, ırmağın akıntılarında yıkan.
Tanrısal Odysseus da onlara şöyle dedi:
“Kızlar hele şöyle uzak durun benden,
omuzlarımı yıkarım ben kendim,
deniz kirini atarım üstümden,
sonra oğunurum, verdiğiniz şu yağla.
Çoktan yağ görmedi oğulmadı derim.
Ama utanırım, sizin önünüzde yıkanamam.
görünemem güzel örgülü kızlara çırılçıplak.”
Odysseus böyle dedi, onlar da uzaklaştılar,
gelip söylediler bunu kral kızına
tanrısal Odysseus’da yıkadı bedenini suyun köpüğünde
temizledi, sırtına geniş omuzuna yapışan yosunları
ekin vermez denizin kirini sildi başından.
Bir güzel yıkanıp yağlar süründü
giyindi kız oğlan kız Nausikaa’nın verdiği şeyleri
Zeus’dan doğma Tanrıça Athene
daha iri daha kocaman görünmesini sağladı,
saçları dökülüyordu başından kıvır kıvır,
kıpkı sümbül çiçekleri gibi,
Nasıl bir usta adam gümüşün üstüne altın dökerse,
Hephaistos’la Pallas Athene’nın yetiştirdiği bir usta adam,
alacalı sanatıyla insanın ağzını açık bırakırsa nasıl,
o da öyle döktü başından, omuzlarından güzelliği.
Gelip oturduğu zaman deniz kıyısına,
güzelliği, alımı öyle pırıl pırıldı ki
genç kız baktı, şaştı kaldı.
Derken döndü güzel örgülü hizmetçilerine, dedi ki:
“Dinleyin beni akkollu hizmetçilerim, diyeyim size;
Olimpos’taki tanrıların isteği olmadan
tanrısal Phaika’ların arasına karışamadı bu adam.
Demin yüzüne bakılmaz gibi geldi bana,
şimdiyse tanrıya benzer, engin gökte oturanlara.
Ne olur, böylesine bir gün kocam desem,
kalsa burada, otursa bizim yanımızda…”
Homeros, Odysseia, Altıncı Şan/Bölüm 122-129

Ayrıca, Homeros, zeytin ağacından Odysseus’un karısı için yaptığı ya­tak odası mobilyasından bahseder. Yatağın ayağı köküyle birlikte zeytin ağacındandır. Troya Savaşı sırasında, savaşçıların vücutlarına, atların yelelerine ve ölülerinin naaşlarına zeytinyağı sürdükleri biliniyor. An­cak, kültür tarihçisi Victor Hehn, Homeros’un kitaplarına zeytinyağı ile ilgili bölümlerin daha sonraki yüzyıllarda eklenmiş olabileceğini ve o yıllarda Yunanistan anakarasında zeytinyağı olmadığını belirtiyor.

Yedi bilgeden biri sayılan Solon (MÖ 640-559) Yunanlıların ekonomik hayatlarında önemli bir yer tutmaya başlayan zeytinciliğe yasal düzen­lemeler getirir. Aristoteles, Atinalıların Devleti’nde; “Devlet malı veya özel mülkiyet farkı olmaksızın, zeytin ağacını kesen veya deviren herkes mahkemede yargılanacaktır. Eğer suçlu bulunurlarsa, idam edilmek su­retiyle cezalandırılacaktır” diye yazıyor. Matematikci Milet’li (Miletos) Thales’in (MÖ 624-546); Astronomi, güneş tutulmasını hesaplamasının ötesinde bir özelliği de, zeytin hasadı­nı, mahsulü etkileyen hava koşulları hesaplaması. Milet’te, Sakız (Chi­os) adasında Ege kıyılarında zeytinlikler ve sıkım işlikleri kiralayarak, “var yılı/yok yılı” hesabıyla ticaret yaptığı biliniyor. Urla yakınlarındaki Klazomenai kentinde ortaya çıkarılan, zeytinyağı sıkımına ilişkin ve de­polamaya ait amforalar Thales dönemine ışık tutuyor.

Romalılar

Roma şehrinin kurucusu olarak bilinen Romus ve Romulus (Romulus ve Remus) da tıpkı Apollon ve Artemis gibi, bir zeytin ağacının altında MÖ 753’de doğarlar. Babaları Mars’tır, anneleri ise bakire kalması gereken rahibe Rea Silvia’dır. Terk edilen bebekleri, efsaneye göre bir kurt em­zirir.

Romalılar büyük oranda Yunanlıların zeytin ve zeytinyağı kültürünü devralıp geliştirdiler.

Fas ve Cezayir’de zeytinlikler kuranları askerlikten muaf tuttular. Kuzey Afrika’da zeytinlik kuranlar 10 yıl vergiden muaf tutuldu daha sonra da zeytinyağının üçte biri vergi olarak alındı. Deliceleri aşılayıp islah eden­lerden beş yıl vergi alınmadı. Roma İmparatorluğu döneminde, toprak­sız köylülere zeytinlik haline getirmeleri için toprak dağıttılar. Afrika’yı işgal etme girişimine direnen bazı kentlere, Jül Sezar, 3 Milyon Roma Sterlini veya 1.067.800 litre zeytinyağı ödeme emri vermişti. Zeytinya­ğı, Roma İmparatorluğu’nda iktidar yolunu kolaylaştıran bir işlev gördü, “zeytinyağı, masal zenginliği ve büyük güçtü”.

Farklı kaynaklar ve sonraki bulgular, Romalıların Kuzey Afrikayı ele ge­çirdiklerinde, yerli halkın, Berberilerin zeytin ve zeytinyağını çok önce­den tanıyıp ehlileştirdiklerini göreceklerdi. Filistin’den Cebel-i Tarık’a, Efes’ten Kartaca’ya, Mısır’dan Dalmaçya’ya hemen hemen günümüze kadar süren bütün Akdenizdeki zeytin bölgelerinin temeli hemen hemen Romalılara dayanır.MÖ 130’larda İspanya Andalusien (Endülüs/Anda­lucia) zeytinliklerini Romalılar sayesinde geliştirdi.

“Mare Nostrum” (Bizim Deniz) diyorlardı Romalılar; şarap gibi, zey­tin ve zeytinyağını da vazgeçilemez bir ürün ve Akdeniz kültürü haline getirdiler. Sıkım teknikleri geliştirildi. Cato yöntemi ile, zeytinler sıcak suda yıkanıp prese alınıyor ve karasu çıktıktan sonra değirmende kırılıp, ikinci kez sıkılıyor işte bu yağa en makbul yağ “Olei flos” (yağın çiçeği) deniyordu. Zeytin ve zeytinyağı artık kalitelerine göre sınıflandırılmaya başlandı, hangi zeytinyağı türlerinin ne tür yemeklerde kullanılacağı ay­rışmaya başladı:

– Olei flos, (yağın çiçeği) ilk sıkımdan elde edilen halis yağ

– Oleum sequens, (takibeden) ikinci sı­kım iyi yağ

– Cadudum, (silkelenmiş) yere düşmüş zeytinlerden elde edilen düşük kaliteli yağ

– Cibarium, (yemlik) çürümüş kötü zey­tinlerden çıkan en adi yağ, ancak kandil­lerde kullanılabilir

Tarıma ilişkin De agri cultura (Tarım Üzerine) adlı kitabı yazan ünlü devlet adamı Yaşlı Cato (MÖ 234-149) zeytin ağacı tarımının nasıl yapılacağı üzerine, zeytinyağı elde etmede kullanı­lacak alet ve edevatı ayrıntılı olarak aktarır. Kuraklıktan sıkça etkilenen diğer tarım ürünlerinin yerine, daha çok üzüm ve zeytine yönelinmesi gerektiğini söyler. Romalı zeytincilere öğütler verir. Cato’nun, zeytin dünyasına çok büyük katkısı olmuştur. “Çiftlik Sahipleri İçin Zeytin Toplayan İşçilerle Sözleşme”, Çiftlik Sahiplerinin Yağhane Sahibiyle Sözleşmesi” ve “Zeytin İcra Sözleşmesi” geliştirmiştir.

“De re rustica” (Tarım Üzerine) ki­tabının yazarı, Columella MÖ 60, bütün ağaçlar içinde bakımı en mas­rafsız olan zeytin ağacının öncelikli olarak yaygınlaştırılmasını tavsiye eder. Pek çok yerde hala rastlana­bilen, zeytin sıkım tekniği “sonsuz vidalı ahşap baskı mengenesi” bir Roma icadıdır. Bu yöntemler üreti­me büyük bir ivme kazandırmıştır. Taş değirmenler de Romalıların ge­liştirdiği bir yöntemdir. “Mola ole­aria” (Değirmen kileri) denilen taş değirmenler, granit yuvarlak bir taş yatak üzerinde dikey taş silindirle­rin dairesel hareketlerle insan veya hayvan gücüyle çevril­mesiyle zeytinlerin ezilmesi yöntemi. Farklı bölgelerde, tek dik taş, çift dik silindir taş veya konik taş olarak gelişti­rilmiştir. Bu sistemlere hala günümüzde rastlamak müm­kündür.

Kaynak: Zeytin Kitabı, Zerrin İren Boynudelik, Mahmut Boynudelik, 2007

Romalıların Akdenizde barış, tarıma yönelme ve zeytin po­litikası, bu coğrafyanın tama­mında zeytinyağını önemli bir ticari ürün haline getirir­ken bağcılık ve şarap ticareti de hızla gelişmiştir. Zeytin­yağı ticaretini bir örnek olarak alacak olursak, Roma’da Tiber Irma­ğı’nın sol kıyısında 45 metre yüksekliğinde ve 800 metre çapında Monte Testaccio tepesi vardır. Bu Romalıların MS 100-300 yılları arasında İs­panya ve Kuzey Afrika’dan ithal ettikleri zeytinyağının 25 milyon Am­forasının çömlek kırığı artıklarından oluşan suni bir tepedir.

Kaynak: Zeytin Kitabı, Zerrin İren Boynudelik, Mahmut Boynudelik, 2007

Roma İmparatorluğu’nun bazı bölgelerinde, kişi başına yıllık tüketim en az 50 litreyi buluyordu, Romalılar zeytinyağını uluslararası bir emtia yaptılar.

Roma İmparatorluğunun egemen olduğu tarih dilimi MÖ 753-MS 476, Bizans’a (Doğu Roma İmparatorluğu) kadar 1200 yılı aşkın bir süre Ak­deniz uygarlığına, insanlığa kattıkları sayısızdır. Sadece zeytin, zeytin­yağı gibi yemek kültürü ile sınırlı olmayıp, farklı bilimler, hukuk vb. çok geniş bir alandır.

Kaynak: Romalılarda hasad, GEO Magazin

“Hıristiyanlık, ‘zeytin’in ancak adından haberi olan yörelere
bile kuşatımlı bir inanç götürdü zeytin simgesiyle.
Avrupa’nın en kuzeyinden güneye seyirten Haçlıların kutsal kitapla­rını zeytin biçimleri bezemekteydi.
Atlantik Okytanusu kıyılarından

Rusya içlerine dek bazı ev kapılarının, Eski Sözleşme (Eski Ahit)’de­ki Süleyman’ın tanrıevinden bir anı,
zeytin süslerine rastlanırdı.”

Nermi Uygur

Zeytin Ağacı

“Akdeniz, artık zeytin ağacının yetişmediği yerde sona erer.” diyor Fran­sız yazar Georges Duhamel. Bu çok yerinde tespite IOC-Uluslararası Zeytinyağı Konseyi bir ekleme yaparak, “nerede güneş izin veriyorsa, orada zeytin ağacı kendine bir yer bulur ve kök salar.” diye ekliyor. İşte bu kısmen doğru olsa da bir önemli fark var. Çünkü, Akdeniz’deki zey­tin ağaçları, binlerce yıldır oradaydılar. İslami bir kavramla söyleyecek olursak “hüda-yı nabit” ağaçlar yani Allah tarafından. Diğer kıtalara, ülkelere ve bölgelere sonradan götürüldü, dikildi, ama Akdeniz’in do­ğal dokusu bu, 46. enlemden güneye 30. enleme kadar olan coğrafya ve iklim belirleyici oldu. Yıllık ortalama sıcaklık 16°-22° derecede, en düşüğün -8° derecede ılıman, sıcak rüzgarlara dayanıklı ve killi, kalkerli toprakları seven olarak tanımlanır.

Akdeniz zeytin yetiştiriciliği bakımından dünyanın diğer bölgelerine oranla iklim, jeomorfoloji (yeryüzü şekillerini inceleyen bilim dalı/jeo­loji), toprak ve nem bakımdan en uygun ekolojik şartlara sahiptir. Unut­mamak gerek, bir bölgenin bitki örtüsü, tarihi ve kültürü coğrafya ile de doğrudan ilişkilidir.

Zeytin ağacı artık Latin Amerika’da, Brezilya, Arjantin, Şili gibi ülke­lerde ABD Kaliforniya’da da var. Avustralya, Japonya ve Çin’de de var. Bu zeytin ağaçları oralara son yüzyıllarda fide olarak götürülüp dikilen ağaçlar.

Zeytin ağacının yetiştiği bölgeler

İtalya Mongardio, İspanya, Yunanistan Peloponez, Santorini adası Kıb­rıs, İsrail ve Kuzey Afrika’da bulunan fosil, çekirdek kalıntıları ve ya­pılan araştırmalarda; günümüzden bir milyon yıl önce, “3. Jeolojik Zaman”da Akdeniz’de zeytin ağacının varlığı bilim insanları tarafından tespit ediliyor. İsrail’de Har Hanegev’de yapılan kazılarda, yabani zeytin ağacı odununa rastlanmıştır. Buradan 35 – 50 bin yıl anlamına gelen bir geçmişinin olduğu belirtiliyor. Ama, bu dünyada 30 farklı çeşidinin ol­duğu bilinen Latince,“olea europea oleaster” adı verilen ve delice de de­nilen yabani zeytin ağacı. Daha çok Delice yağı denebilecek zeytinyağı, aydınlatmada, sağlık ve kozmetik (yüze ve vücuda uygulama) alanında yaygınlaştı. Ehlileştirilerek “olea europea sativa” ya geçiş yani meyve, zeytin olarak yenilir ve yağından yemek yapılır hale getirilişi MÖ 4000 yılında. 19 Günümüzde dünyadaki zeytin ağacı varlığı, 2018 yılı verilerine göre yaklaşık 10 milyon hektar alanda 1 milyar ağaç olarak kaydediliyor. 17 Milyon ton zeytin üretiliyor, bunun 3 – 3,5 milyon tonu zeytinyağı gerisi sofralık zeytin olarak tüketiliyor. Akdeniz ülkeleri toplam dünya rekolte­sinin %90-95’ini üretiyor, Portekiz de bu çerçeve içine alınıyor.

Yabani zeytin ağacının yetiştiği bölgeler

Seviyorum
Zeytinin yurdu ülkeleri
Şili’nin,Chacabuca’sında
sabahları
platin tüylerle kaplanan
zeytin tarlalarını,
Avrupa haritasında
Tiren denizinin ışığı üstünde yükselen
Anacapri’de
kıvrım kıvrım sıradağların yamacındaki
zeytinlerin çaresizliğini:
İspanya’yı
bir azgın deniz fırtınasının
portakal çiçekleriyle örttüğü
o zeytin karası sepeti
Pablo Neruda

Otorite Sahibi – Baş Aktörler / Koryphäen

Solon Yasaları (MÖ 639-559) Yedi Bilge’den biri,Antik Yunan’da ilk yasal düzenlemeleri o yaptı. Zeytin ağacına zarar verenlere ağır cezalar koydu.

Cato-yaşlı (MÖ 160) Romalı devlet adamı ve ziraatçı “De agrikultura” (Tarım Üzerine) adlı bir kitabı var. Kaldıraçlı ve makaralı sistemle sıkımı geliştirip Endülüs’te uygulamıştır. Zeytin tarımı için alet edevat ve çalışanlar için sözleşme hazırlamıştır.

Columella ( MÖ 60 ) Romalı tarım uzmanı “De re rustica” (Tarım Üzerine)

Cato ve Columella gibi ziraatçılar, zeytin yetiştirme pratiğini yazılı olarak bıraktılar. 20 farklı zeytin türü tanımladılar ve birkaç yağ kalitesini, kriterleri belirleyip farklılaştırdılar. Avrupa Birliği bu kriterleri ancak, 1960 yılında yapabildi, 2000 yıl sonra.

Apicius ( MÖ 25 – MS 37) Roma Mutfağı ilk yemek kitaplarından “Re coquinaria”  (On the subject of cooking-Pişirme Hakkında)  Apicius, onu bu adı taşıyan yine lezzet düşkünü-gurme adaşlarından ayıran bu kitabıdır.

Et, sebze ve mantarın nasıl kızartılması gerektiğine ilişkin öğütler verecek kadar detaylı tarifler bıraktı.Lukullus namı diğer (Ponticus) ( MÖ 117- 56 ) Romalı Konsul, komutan; lezzet ve ziyafet düşkünü, gurme. Pontus’un en iyi kısmını Phanaroia’yı Roma’ya katıyor. Giresun’dan kiraz  (Cerasus Avium) başta olmak üzere pek çok yeni yiyecekleri sofraya getirip, ziyafetlerinde ilk kez tattırıyor. Aynı anda farklı ziyafet masaları kurdurması ve denizin üzerinde kurdurduğu iskele ziyafetleri ile biliniyor.