Refresh loader

Archive : Zeytin

Giriş

Trabzon Maçka’da büyük bir lokantanın sahibi, bölgede eskiden zeytinlikler olduğunu söyleyen müşterisine; “Hayır, biz Türküz ve tereyağı yiyoruz” cevabını verir.

Durum böyleyken, Kaz Dağları’nda yaşayan ve Tahtacı Türkmenler olarak bilinen insanlar, hasada giderken en yaşlı ağaca sarılıp bir pagan geleneği olarak ilahi gibi bir melodi mırıldanırlarmış. Bir zeytin ağacını kesmek zorunda kaldıklarında ise, bir rekat namaz kılarlarmış. Zeytinyağına bakışta iki farklı tutumu, Slow Food – Ankara’dan Nilhan Aras ve gazeteci Nedim Atilla böyle aktarıyor.

İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Doğu-Orta Karadeniz büyük oranda zeytinyağını tanımıyor, yemiyor ve sevmiyor. Zeytin, az da olsa kısmen tüketiliyor, kahvaltıda ve sıklıkla da oruç açarken. Esas olarak tereyağı ve margarin veya Mısır yağı ve Ayçiçek yağı tüketiliyor.

Son yıllardaki iklim değişiklikleri, kuzeye doğru Avrupa’da zeytin ağacına olan ilgiyi artırıyor. Belki henüz zeytinlikler boyutunda değil ama, artık sıklıkla evlerin bahçelerinde, balkonlarında zeytin ağacına rastlıyoruz.

Romalılar, zeytinyağı tarihinde ve yemek kültürü tarihinde çok değerli bir dönemi Antik Yunan’dan devralıp geliştirdiler ve geniş bir coğrafyaya adeta nakşettiler. Zeytinyağlı yemekler, baharat, şarap ve ekmek Romalıların yemek kültüründe adeta alamet-i farikası. Zeytinyağının ilk kalite düzenlemeleri ve mekanik sıkım teknikleri ve ayrıca, yemeklere kazandırma onların eseri.

Shakespeare, “Toplumsal keyif ve canlı sohbet, ziyafete lezzet katmalı.”  derken herhalde Romalıların yemek ziyafetlerinden esinlenmişti.

Zeytin Mektebi ve Zeytinyağı OkurYazarlığı; çok yeni iki kavram, iyi bir zeytinyağı ve üreticisini bulmak için konu üzerinde bilgi sahibi (okuryazarı) olabilmek için asgari ölçüde de olsa okuyup öğrenme (mektep) süreci, çabası olduğu anlaşılıyor. Bu kavramlara rastladığınız yerlerde en azından bu sınırlar içinde kalıyor. Kavramların içini biraz daha doldurmak, “bilinçli tüketici” olmamız lazım olayının biraz daha dışına çıkarak, “Zeytinyağı sadece bir yağ değil, bir tür yaşam tarzıdır.” noktasına doğru ilerlenebilirse bunun bir anlamı var.“Zeytinyağını aydınlatmada kullanabilirsiniz, zeytinyağıyla yıkanabilir ya da gıcırdayan kapı menteşelerini yağlayabilirsiniz. Zeytinyağı, kozmetiklerin temel maddesidir. Elmaslar zeytinyağıyla parlatılır. Krallar, bebekler ve ölüm döşeğindekiler zeytinyağıyla meshedilir. E vitamini deposudur. Kolesterol içermez. Eşsiz bir koruyucudur; balığın, peynirin hatta şarabın yıllarca bozulmadan kalmasını sağlar. Kızgın zeytinyağı savaşta ve işkencede çok etkili bir silahtır. Ve tabii ki onu yiyebilirsiniz. 4000 yıl boyunca Akdeniz kültürlerinde, paradan ilaca pek çok kullanımıyla yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı. Şimdi bu eşsiz ve her işe yarayan meyve özü Akdeniz’in dışında da keşfediliyor. Yeni bir zenginlik kaynağı oluyor.”

Anadolu, Osmanlı ve Türkiye’de

MÖ 3000-2000 yıllarında İzmir Urla, Limantepe Höyüğü kazılarında zeytinyağı elde etmeye yönelik gereçler/işlik ve zeytinyağı depoları bulunmuştur. MÖ 1300’lerde Kaş açıklarında Uluburun’da deniz arkeologları batık teknede nar, üzüm, incir, badem ve zeytin bulmuştur.

MÖ 10. yüzyılda İonların kurduğu Klazomenai medeniyeti, İonya kıyı ve adalarının önemli bir zeytinyağı kültürü ve ticaretine sahip oldukları­nı gösteriyor. Klazomenai işliği, günümüze kadar büyük oranda korun­muştur (İplikçi, Bakır, 2018). Yine önde gelen kentlerinden Erythrai (Il­dır, Çeşme yakınlarında) önemli bir zeytinyağı üretim ve ticaret merkezi. Birgi ve çevresinde, Romalılardan kalma zeytinyağı işlikleri, oyma ve oluklu taşlar, pres taşı ve öğütme taşları bugünlere kalabilmiştir. Manisa Salihli’de eski Lydia başkenti Sardes (Sart) kalıntıları da bir zeytinya­ğı kültürünün varlığına tanıklık ediyor. Mersin Erdemli ve Silifke yolu üzerindeki Elaiussa-Sebaste (Ayaş) Kilikya, Roma eyaleti, Kappadokia ciddi bir zeytinyağı üretim ve ticareti yapıyordu. Limonlu (Lamas) eski bir zeytinyağı kenti iken, zeytin ağaçlarını 20. yüzyılın başında odun kö­mürü yapmak için kesmişler, tarihi kent bir limon ambarı kasabası haline getirilmiş.

Antik Çağ’ın önde gelen Tarihçi ve Coğrafyacısı, (Datça’lıların pek sevdiği; “Tanrı sevdiği kullarını uzun yaşasınlar diye Datça’ya gönde­rirmiş” dediği söylenilen) Amasya’lı Strabon MÖ 63-MS 24, “Antik Anadolu Coğrafyası” adlı eserinde; O dönemde Halys adını taşıyan Kı­zılırmak çevresi deltası soluna düşen Sinop’tan, Bolu ve batısına düşen kıyı şeridinde “bütün toprakları işlenmiş olan ve denizden biraz yukarıda bulunan bu ülke zeytin ağaçlarıyla kaplıdır” diyor. Amisos (Samsun) dan doğuya yöneldiğinizde “…Pontus’un en iyi kısmı olan Phanaroia bulu­nur (yani, Terme Fatsa, Giresun, doğuda Canik dağlarının koruduğu Ye­şilırmak vadisi, günümüzde Tokat’ın Erbaa ve çevresi-Romalı komutan Lukullus’un Roma’ya bağladığı bölge, MÖ 75). Burası zeytin ağaçları, pek çok bağlar ve bir ülkenin sahip olabileceği bütün diğer nimetlere sa­hiptir” diyor. Miletlilerin MÖ 8. yüzyılda “Sinope” olarak kurdukları ve limanından ihracat da yapılan Kastamonu ile birlikte Sinop, Yunan ve Roma döneminde zeytin yetiştirilen yerlerin “doğu sınırı” kabul edili­yordu. Yunan bilgesi Diyojen’in doğum yeri ve aynı zamanda, “zeytinin iştah açtığını, hazmı kolaylaştırıp, ishale iyi geldiğini yazan şair, Diphi­los’un memleketi.

Antalya yöresi için ise şöyle diyor; “ bazıları da Pamphylia kentleri olan Side ve Aspendos’un üst taraflarında, zeytin ağaçlarıyla dolu tepelerde otururlar.” Serik Altınkaya bölgesi için ise “Torosların zirveleri arasın­daki bu ülke, onbinlerce kişiyi barındırabilir, o kadar verimlidir ki, bir­çok yerlerinde zeytin ağaçları ekilidir ve nefis bağları ve her çeşit davar için bol meraları vardır.”

Strabon, Gediz nehri’nin Ege’ye döküldüğü Çandarlı (Pitane) ve Çan­darlı Körfezi’ni eski Yunanca adıyla Elaitikos, “elaea” Yunanca zeytin demek, şimdiki adı da Zeytindağ.

Evliya Çelebi (1611-1682) Trabzon’u tanıtırken, “limonu, turuncu, narı, zeytini her tarafta meşhurdur. Yedi çeşit zeytini olur” diyor.

Evliya Çelebi, “Seyahatname”’de, o dönemde Osmanlı topraklarına yeni katılan Girit’i tanıtırken, Hanya şehrinden, “tanesi bir okka gelir narı, zeytini ve servi ağaçları meşhurdur” diyor.

İngiliz gezgin Randolph, 1687’de Girit’in ünlü zeytinyağı Canea (Han­ya) yağının, ağaçtan zeytinin elle toplandığı için çok lezzetli olduğunu yazmıştır.

Osmanlı döneminde Anadolu’da zeytincilik geniş çaplı yapılmıştır. Muğla,
İzmir, Aydın, Antalya, Çanakkale, Balıkesir ve Bursa’da Osmanlı döneminden
kalma “Vakıf Zeytinlikleri” vardır.

Edremit Kurşunlu Camii’nin (He­kimzâde Camii) 1500 yılına ait vakfiyesinde, vakfedilen zeytin bahçele­rinden bahsedilmektedir (Özdemir, 2002). Yavuz Sultan Selim zamanın­da 1512 yılında İstanbul’dan Edremit kadısına gönderilen bir fermanda “Ramazaniyelik, eyülerinden ve nefislerinden sekiz varil zeytun” isten­mektedir (Özdemir ve Yağcı, 2007). Ne Strabon’suz ne de Evliya Çelebi’siz Anadolu coğrafyası yeterince an­laşılabiliyor.

“Bir yelpaze gibi
Açılıp kapanıyor
Zeytinlik.
Gök yıkıldı yıkılacak
zeytinliğin üstüne
ve karanlık bir yağmur
soğuk yıldızlarla.
Titriyor saz ve gölge
Irmağın kıyısında.
Buruşuyor kül rengi hava.
Çığlıklarla yüklü zeytin ağaçları.
Bir tutsak kuş
sürüsü
Sallıyor karanlıkta
Uzun kuyruklarını.
Federico Garcia Lorca

Osmanlı

Akdenizin binlerce yıllık en belirgin ve en önemli meyvesi, hiç kuşkusuz üzüm ve zeytindir. Şarap ve zeytinyağı, Bizanstan Osmanlıya da geçmiştir. Osmanlı Sarayı’na ve İstanbul’a zeytin ve zeytinyağı, Girit, Midilli, Peloponez, Kalamata ve Edremit’ten getiriliyordu. Zeytinyağı, Galata’daki Yağkapanına (yağ kantarına) getirilirdi. Bizans ve Osmanlı uzmanı, David Talbot Rice’ın eşi Tamara Talbot Rice,(Bizans döneminde güçlü ve zengin Mısır ailesi) “Apionların mülkünde her ikisi (şarap ve zeytinyağı), efendisinin kilerlerinde ne kadarının depolanacağına ve ne kadarının satılacağına karar veren başkilerciye teslim edilirdi” diye aktarır.

Bahattin Ögel’in “Türk Kültür Tarihine Giriş’inde, “Mukaddimet ül-edep” sözlüğünde, “Kısas-ı Enbiya” da yer alıyor.

Ahmet Refik Bey, “İstanbul Hayatı” çalışmasında diyorki: “İzmir’den İstanbul’a gelecek üzüm, incir ve zeytinyağına dair” İzmir kadısına 1592’de gönderilen hükümde “İstanbul’a gelecek kızıl üzüm, kara üzüm, incir ve badem ve zeytun yağı ve balmumu (bal) ve sair meyveyi (…) ahar diyare göndermeyüp (…) doğrı İstanbul’a gönderesin”…

Osmanlı mutfağının zenginliği, hüküm sürdüğü coğrafyadaki Hitit, Frigya, Likya, Lidya, İyon, Roma-Bizans, Selçuklu başta olmak üzere birçok uygarlığın yemek kültürünü sadece almamış, sarayda geliştirmiş ve sentez etmiş olmasında yatıyor hiç kuşkusuz. Ancak bu duruma, Osmanlı saray mutfağının zeytinyağı ile ilişkisi açısından bakılırsa, zeytinyağ tüketiminin ancak 19. yüzyılın ikinci yarısından sonra yaygınlaştığı görülür. Zira, merkezi Osmanlı topraklarında sınırlı oranda zeytinyağı tüketimi olduğu yönünde, araştırmalara, gözlemlere oldukça sık rastlanıyor. Zeytinyağı İstanbul’a, Müslüman olmayan tebaanın taleplerini karşılamanın dışında, çoğunlukla aydınlanma dahil tersane ve deri işleri için getiriliyordu.

“Rugan-ı zeyt” – Zeytinyağı

Fatih döneminde saraya zeytinyağı geldiği belirtilmekle birlikte, araştırmacı Faruk Doğan, bunun yanıltıcı olduğunu ve “yenilebilir yağlar” kategorisinde işlem görmediğini, başka amaçlarla tüketildiğini belirtiyor. (Doğan, Faruk, 2008)

Bizans limanı Yenikapı’da yapılan kazılarda bulunan amforalarda Teodosius hanedanına şarabın dışında zeytin, zeytinyağı ve tahılın da gemilerle getirildiği biliniyor. 15.-16. yüzyıllarda İstanbul’a zeytin ve zeytinyağı gelmiş olmasına rağmen, saray ve müslüman tebaadan çok ortodoks hristiyanlar tarafından tüketiliyordu ve özellikle hayvansal ürünlerin yenmediği oruç dönemlerinde bir tüketim artışı bile görülebiliyordu. Müslüman tebaanın zeytinyağına mesafeli duruşunda bu dinsel farklılığın da rolünün olabileceği belirtiliyor (Yerasimos, Marianna). Osmanlı sarayının tercihi tereyağıdır. Zeytin sınırlı da olsa sofralarda tüketilmeye başlıyor.

Zeytinyağının aydınlatma için kandillerde, sarayın, zengin evlerinin ve camilerin aydınlatılmasında kullanılmasının yanı sıra; sabun imali, ilaç yapımı, deri eşyalar ve atlarının koşumlarının yağlanması, tersanenin ihtiyacının karşılanması ve makinelerin yağlanması gibi farklı alanlarda kullanıldığı bilinmektedir. Öyle ki 17. yüzyıl saray ziyafetlerinde sadece balık çorbası ve balık için kullanıldığı kaydedilmiştir.

İstanbul’da aydınlatmanın ağırlıklı olarak; ucuz sıvı yağlar, mum ve zeytinyağıyla yapıldığı söylenebilir. Sultanın, şehzadelerin doğumunda, savaş kazanıldığında ve benzeri durumlarda koyduğu Donanma adı verilen kutlama sırasında bütün İstanbul’da (Pek çok önemli şehir ve Halep’te de kutlama yapıldığı belirtiliyor) gece aydınlatması yapıldığı biliniyor. Minare şerefelerinin aydınlatılması ve Ramazan Mahya’sı ki; iki minare arasındaki içinde zeytinyağı bulunan fitilli kandillerle aydınlatılan dini yazılar, geceleri etkileyici bir şekilde parıldıyor olsa gerek. Suriye ve Venedik’te çok sayıda zarif işlemeli zeytinyağı kandili yaptırılmıştı. Bu aydınlatma yöntemlerinin daha çok Erken Modern Dönem’de (1500-1763) uygulandığı söylenebilir.

Ancak şu gerçeği de unutmamak gerekir, Murat Belge diyor ki; “Türkler zeytinyağına hiçbir zaman tam ısınamamışlardı. Yağ deyince, akıllarına ilk gelecek şey hayvani yağdı.”(Belge, Murat 2016)

Özge Samancı, bu görüşü kuvvetlendirecek çok önemli ayrıntıları da aktardıktan sonra, 19. yüzyıla ulaşılmasına rağmen “Osmanlı saray mutfağında daha önceki dönemlerde olduğu gibi yemeklerde kullanılan başlıca yağ cinsi tereyağı ve tereyağının kaynatılarak ve tuzlanarak yapılmasıyla elde edilen sadeyağdı (revgan-ı sade). Dönemin yemek kitaplarına göre sadeyağ yapımında bazen az miktarda iç yağı veya kuyruk yağı da kullanılıyordu. Zeytinyağı tüketimi tereyağına kıyasla Osmanlı saray mutfağında çok azdı. Mutfakta kullanılan diğer yağ çeşitleri ise daha az olmak kaydıyla böbrek yağı (revgan-ı çerviş) ve kuyruk yağıydı”, diyor ve ekliyor:  “…dolmalar, yahniler ve hatta kızartmalar sadeyağ ile hazırlanırdı. Zeytinyağı kullanımı ise salata, bazı kızartma türleri, pilaki, deniz ürünleri ile hazırlanan yemekler ve yalancı dolmalar ile sınırlıdır.” (Samancı, Özge, 2008) Zeytinyağının sarayda çok sınırlı tüketildiği açık.

Başbakanlık Osmanlı Arşivi (Cevdet, İktisat, no 1451) “Akdeniz canibinden İstanbul’a zeytin ve sabun gelen mahaller şunlardı: Midilli, Kazdağı, Girit Kandiye-Hanya, Resmo, Atina, İzmir (Sabun), Edremit, Molova, Ayvalık, Cunda, Eğriboz

Midilli, suyu kendisine yeterli olan ender ege adalarından biridir. Cenevizlilerin adasıydı ve Osmanlıya vergi veriyordu. 1462’de Fatih tarafından Osmanlıya dahil edildi. Zeytincilik, bağcılık ve Meşe palamutu yaygındır. Ada İstanbul’a; zeytinyağı, sabun, reçine, peynir ve gemi yapımı için meşe göndermekle yükümlüydü.

Midilli adasında Zeytin hasadı (Theophilos, 1873-1934)

Midilli Kanunnamesinde, revgan-ı zeyt ve (odundan) zift işliklerinden söz ediliyor.

1790 yılında Midilli’yi gezen Olivier, Türkiye Seyahatnamesi’nde üretilen 40 bin kental (100 kg 1 kental) zeytinyağının tamamının İstanbul’a gönderildiğini yazıyor. Midilli’de 1849 kışı çok soğuk geçmiş ve hemen hemen bütün zeytin ağaçları donmuştu. Zeytinliklerin toparlanması ve yeniden mahsul almak birkaç yıl sürmüştü.

Osmanlı’da yed-i vahit sistemi (Tekel), önceleri sadece afyonda vardı. Daha sonraları, pamuk, tiftik, yapağı, ipek, zahire ve zeytinyağına da getirildi. 18 Eylül 1833 yılındaki bir belgede “revgan-ı zeyt hususunda yed-i vahit usulü külliyen fesh ve hüsn-i nizamı istikbal olunmuş omağla…” denilmekteydi. Ancak,1838 yılında Balta Limanı Antlaşmasıyla resmen kaldırıldı.

Tanzimat Fermanı, 3 Kasım 1839 yılında ilan edildikten sonra; sosyal, idari reformlar ve modernleşme adımlarının yanı sıra, tarımsal alanda da pek çok teşvik ve düzenlemelere gidildi. 1876 yılında İstanbul ve taşrada Ticaret ve Ziraat Cemiyetleri, 1880 yılında ise Ziraat Odaları kuruldu. Tarım üzerine teknik ve bilimsel eğitim üzerinde durulmaya başlandı. Lise ve ortaokullara “ziraat dersleri” konuldu.

Avrupa ülkelerinin Osmanlı tarım ürünlerine ihtiyacı, zeytine olan talebi de artırmış ve zeytinlik alanlara teşvikler getirilmişti.

Ticari değeri fazla olan ürünlerin üretimini artırmak için geçici vergi muafiyetleri ve modern araç ve gereçlerin gümrüksüz ithal edilmesi politikaları izlenmiştir. 1850 yılında zeytinlik yapanlara yirmibeş yıl, yabani (delice) zeytin ağaçlarını aşılayarak zeytinlik oluşturanlara yirmi yıl vergi muafiyeti getirilmişti. 27 Haziran 1862 tarihli nizamname ile yeniden yetiştirilen zeytinlikler ilk mahsul senesinden itibaren üç yıl boyunca öşürden (mahsulün onda biri oranında alınan tarımsal vergi) muaf tutuldu. Aşılanmış zeytinliklerin iki ila beş yıllıkları, on yıl müddetle; beş yıldan fazla aşılı olanlar ise yedi yıl muaf tutulmuştu.  (Özgün, Cihan ZAY 2018)

Türkiye’de 36 ilde zeytincilik yapılıyor. Bu iller Marmara, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu’da toplanıyor. Karadeniz’de Trabzon, Artvin, Samsun, Kastamonu gibi illerde de zeytin var ancak, üretim bölgeye dahi yeteme­yecek kadar sınırlı ve kendi ihtiyaçları düzeyinde.

Türkiye’de

Tarımla uğraşan ailelerin % 10’u geçimini zeytincilik yaparak sağlamak­tadır. Sektörde 450 bin çiftçi ailesi ve her aile ortalama beş kişi kabul edildiğinde, yaklaşık 2 milyon kişi geçimini doğrudan zeytincilikten sağlamaktadır.

Zeytincilik sektörüyle bağlantılı olarak, zeytin işleme tesislerinden, rafinasyon ve ambalajlama tesisleri ile sabun sanayiine kadar geniş bir yelpazede, doğrudan ve dolaylı olarak yaklaşık 10 milyon kişiye istih­dam sağlanıyor.

Continio – Kontinü – Kesintisiz sistem Santrifüj sistem teknolojisini İtal­yanlar geliştirmiş ve 1927’de kullanılmaya başlanmış. Türkiye’de çok daha ileriki yıllarda:

1984 1 adet (Ayvalık)
1995 132 adet
1999 350 (150 adeti yerli) adet
2008 515 (1005 imalathane, 102 süper baskı, 580 hidrolik baskı)
2019 1200 (adet)

1980’li yılların sonunda, Türkiye, Halk Bankası kanalıyla “Dünya Ban­kası”ndan üç yıl ödemesiz, sekiz yıl vadeli Sanayi Yatırım Kredisi alır. Milas Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifinde bir kontinü fabrikası kur­mak için gerekli olan araç ve gereçler ithal edilir. Arkasından 1991 yılın­da Edremit ve Bayındır için kontinü sistem fabrikaları ithal edilir.

Zeytinyağı üretiminde klasik ve modern sistemler kullanılmaktadır. Kla­sik sistemi mengeneler, kuru sistem (süper presler) ve sulu sistem (torba­lı, hidrolik presler) olarak gruplandırmak mümkündür. Modern (Kontinü Santrifüjleme) sistemleri ise 2 fazlı kontinü santrifüjleme sistemi, 3 fazlı kontinü santrifüjleme sistemi, perkolasyon sistemi, kombine perkolas­yon ve santrifüjleme (sinoleo) sistemi olarak gruplandırılabilir.

Türkiye’de de modern sistemler yapan kuruluşlar var. Komple Zeytin­yağı Tesisleri, Pirina Tesisleri, Kontinü Sistem Zeytinyağı Ekstraksiyon Tesisleri, Dekantör ve Separatör üreten Hakkı Usta Oğulları, HAUS markası bunlardan biri. İlk makinalarını 1980’leri sonunda imal etmiş­ler, artık yılda 400’ün üzerinde makina imalatları ve 30 ülkeye ihracatları var. Polat, Kocamaz gibi pek çok fabrika var. Kontinü sistemlerinin pa­zarının büyük kısmı İtalyanların elinde. Ünlü Alfa Laval dünya pazarın­da da ön sıralarda, Pieralisi de bir İtalyan marka. GEA Westfalia marka bir Alman firması da var pazarda.

Klasik sistem yağhaneler ülkemizde zeytinyağı sektörünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu işletmeler mevsimlik olarak çalışan te­sisler olup, bu sistemler zeytinyağı üretiminde önemli ölçüde kalite ve verim kayıplarına neden olmaktadır. Bu işletmelerde randıman düşük, maliyet ise yüksek olmakta ve elde edilen ürünün kalite kriterlerine uyu­mu zor olmaktadır.

Diğer taraftan yağhanelerde preslenen yağlar üretici tarafından uygun olmayan koşullarda depolanarak fiyat, arz ve talep gibi unsurların oluş­masından sonra pazara giriyor. Sektördeki kurum ve kuruluşlardan son yıllarda seslendirilen şey, artık piyasanın kontinü sistemlere doyduğu yönünde. Modern kontinü zeytin sıkma tesisi kurulu kapasitesi birçok yörede ihtiyacın üzerindedir.

UZZK 2019-2020 Raporunda: “Ülkemizde yaklaşık 1200 adet zeytin sıkma tesisi mevcut olup bu nedenle yeni tesislere teşvik yerine, tesis­lerin modernizasyonun teşvik verilmesi uygun görülmektedir. Mevcut zeytin ve zeytinyağı işletmelerinin en önemli sorunu olan karasuyun ekonomiye kazandırılması olarak gözlenmiştir” deniyor.

Son Yıllardaki Türkiye’de Zeytin Ağacı, Zeytinyağı ve Sofralık Zeytin Üretimi

YılToplam
Ağaç
Meyve
Veren
Meyve
Ver­meyen
Zeytin
Danesi Ton
Yağlı
Ton
Sofralık
Ton
Zeytinyağı
Ton
2016/17174.000.000148.262.00026.331.0001.730.0001.360.000430.000175.000
2017/18177.930.731151.347.62826.583.1032.031.2441.593.698455.772287.041
2018/19177.843.532151.069.43426.774.5321.500.4671.076.823423..644193.613*
Kaynak: * 2018/19 Tahmini, UZZK Verilerinden hazırlanmıştır

Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, 1949 yı­lında kurulmuştur ve 28 bin ortağı var. Marmarabirlik ise 1954’de ku­rulmuş, 30 bin ortağa sahip ve İstanbul Sanayi Odası’nın ilk 500 firma­sı içinde 2018’de 417’nci sırada bulunuyor. Güneydoğubirlik 1940’da Antepfıstığı ağırlıklı kurulmuş 1989’da bu adı almıştır. 1966 yılında ku­rulan,Trakya Yağlı Tohumlar Tarım Satış Kooperatifleri Birliği, Trakya Birlik`in ortak sayısı ise 40.000`e ulaşmıştır, zeytinyağı ve ağırlıklı ola­rak Ayçiçek Yağı, Mısır Yağı ve Margarin üretmektedir. İstanbul Sanayi Odası’nın ilk 500 firması içinde 2018’de 164’üncü durumdadır.

‘Sofralık’ olarak üretilen zeytin bölgeleri
‘Yağlık’ olarak üretilen bölgeleri

Son yıllarda Dünya Bankası tarafından da uygun bulunan Marmara­ birlik’ in zeytinyağı ve sofralık zeytin lisanslı depo inşaatı bedelinin % 50’si, Tarım Reformu Uygulama Projesi C/3 Bileşeninden Dünya Ban­kası kredileri ile Hazine tarafından hibe olarak karşılanmıştır. Birlik bu kapsamda 5.000 tonluk zeytinyağı deposu ve 13.000 tonluk sofralık zey­tin deposu inşa etmiştir.

Ege Bölgesinde zeytin üretiminin %80’i yağlık, %20’si ise sofralıktır. Bu oran Marmara Bölgesinde tam tersidir, %90’ı sofralık, %10’u yağ­lıktır. Güneydoğu Anadolu’da ise zeytin üretiminin %85’i yağlık olarak işlem görüyor.

Türkiye’de 2007/08 sezonundan itibaren sofralık zeytin tüketiminde bir yükselme trendi yaşanıyor. 2015/16 sezonunda 397 bin tona ulaşmış, 2016/17 sezonunda 433.000 ton olarak gerçekleştiği tahmin edilmiştir. Zeytinyağı tüketiminde ne yazık ki bu başarılamamıştır. UZZK, 07 Ekim 2019 tarihinde Zeytin ve Zeytinyağı Ulusal Resmi Tes­pit Heyeti 2019-2020 Türkiye Rekolte Raporu’nu yayınladı:

“Türkiye Genelinde 153.168.156 adet meyve veren 27.717.636 adet meyve vermeyen ağaç mevcut olup, toplam ağaç sayısı 180.885.792 Ağaç başına ortalama 10 kg zeytin verimi ile 1.532.501 ton zeytin dane­si alınacağı bunun 414.085 tonunun sofralık zeytine, 1.110.277 tonunun yağlığa ayrılacağı bundan da ortalama 4,9 randıman ile 224.595 ton zey­tinyağı elde edileceği, tahmin edilmiştir.”

Genel olarak Cumhuriyet dönemi gelişmelerine bakacak olursak: 1927 yılındaki Zeytincilik Kanunu Layihası’nın çıkarılmasından sonra, 1929’da Atatürk, Yalova Millet Çiftliği’ni ziyaret etmiş, çiftliğin ıslahı ve modernleştirilmesi ve zeytinciliğin kalkındırılması üzerinde durmuş­tur. Çiftliğin verimi düşük dört bin zeytin ağacı verimli hale getirilmiştir. İtalya’dan zeytincilik teknisyeni getirtilmiş ve Pietro Dacini fidanlığın­dan altı bin zeytin fidanı ithal edilmiştir. Bu zeytin fidanlarının hangi, cins olduklarına ilişkin bir bilgiye rastlanmıyor. “Tarımda Tedrisat-ı Is­lahat Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunla birlikte, Avrupa’ya gönderilecek ziraatçılar arasında en başta zeytinciler gelmektedir.” (Aksu, Süleyman, 1984) 1920’lerin sonunda 6 tane pirina fabrikası kuruluyor.

1936 yılında 26.437.000, 1945’de 29.428.000 zeytin ağacı var. 1950-60 arasında bir duraksama yaşanıyor. İzmir’de 1937 yılında “Zeytincilik İstasyonu” kuruluyor ve 1950 yılında çıkarılan yeni bir kanunla adı de­ğiştirilerek “Zeytincilik Enstitüsü” oluyor. Bunun dışında, 1959 yılında modern tekniklerle fidan üretmek ve bölgesel araştırma ihtiyaçlarını karşılamak üzere, Edremit Zeytincilik Araştırma İstasyonu kuruluyor.

Halen Zeytincilik Üretme İstasyonu olarak faaliyet göstermektedir. 1960 yılına gelindiğinde zeytin ağacı sayısının, 54.845.000 adete ulaştığını görüyoruz.

Kaynak: UZZK, 2019-2020 Türkiye Rekolte Tahmin Raporu, 7 Ekim 2019

Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı Üretimi (1939-1950)

Kaynak: Türkiye Cumhuriyeti’nde Zeytin ve Zeytinyağı Üretimi ile Ticareti

200 milyon zeytin ağacına ulaşmanın hedeflendiği 1960’lı yıllardan iti­baren 4 Yıllık Kalkınma Planlı dönemde “Zeytincilik Seferberliği” baş­latılmıştır. 1964 yılında köylüye 1.831.000 adet fidan dağıtımı bedelsiz olarak yapılmıştır. 1969 yılında ağaç sayısı 75.574.000 adete ulaşmıştır. Bu dönemde ağaç sayısında yaklaşık olarak % 32 oranında bir artış ger­çekleşmiştir.

1970’li yıllardan itibaren zeytinciliğe yatırımsız dönem başlamış, 1980 yılına geldiğimizde ağaç sayısı sadece 81.250.000 adede ulaşabilmiştir. 1984 yılından itibaren Ege ve Akdeniz bölgesine yaklaşık 200.000 ithal İspanya Endülüs’den Cordoba şehrinden “Manzanilla” türü sofralık zey­tin dikilmiştir.

1980’li yılların sonlarında, IMF ve Dünya Bankası “Yeniden Yapılan­ma” projesi adı altında üreticileri yoksullaştıracak yaptırımlarda bulunu­yorlardı. Hükümetin çıkardığı Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri’ni (TSKB) tasfiye edecek olan yasa diğer üreticilerle birlikte zeytincileri de yakından ilgilendiriyordu. Üreticiler, sömürülmelerini, sahipsizliklerini ve örgütsüzlüklerine “3 ‘K’** lar Üreticiyi Gagalar” (Komili, Kırlangıç, Kristal) tekerlemesi ile bölgelerinde destek aradılar.

(Aysu, Abdullah 2006)

1994-2000 döneminde Cumhuriyet tarihinde ilk defa zeytin alanlarının önemli ölçüde daralması ile karşılaşılmıştır. “Elden çıkan zeytin alanları daha kârlı olduğu düşünülen diğer bazı ürünler ve amaç dışı kullanım­lar için elden çıkmıştır ve çıkmaktadır. Üstelik bu zeytinlikler göreceli olarak daha üstün vasıflı alanlardaki üstün vasıflı zeytinliklerdir. Örne­ğin, zeytinler sökülüp (odun kömürü bile yapılmış) şeftali, kiraz vs gibi meyveler dikilmiş ya da yerleşim, sanayi vs. gibi amaç dışı kullanımlara geçmektedir”(Efe, Recep 2013).

2000-2010 Yılları arasındaki ise 10 yılda sayısı 60 milyona yaklaşan re­kor düzeyde zeytin ağacı dikilmiştir.

Türkiye’de, 1936 yılında 26.437.000 olan zeytin ağacı sayısının, 2009 yılında 153.000.000’a ulaştığı düşünülürse, 73 yılda zeytin ağacı varlığı yaklaşık 7 kat bir artıştan söz edilebilir.

1998’de yapılan tespitlere göre, “Türkiye’de mevcut zeytin ağaç sayısı­nın % 25’ini yaşlı ve verimden düşmüş ağaçlar teşkil etmekteydi. Varo­lan zeytin ağaçlarının 2006 verilerine göre % 41’i, 50 yaş üstündedir yani verimden düşmüş ağaçlardır (TÜİK, 2006: 3).

2005 ile 2008 yılları arasında Tarım Bakanlığı tarafından “Ulusal Tarım Stratejisi” doğrultusunda bir dizi yasal düzenleme yapılmıştır. “Bitkisel Üretim Faaliyetinde Sertifikalı Tohum ve/veya Sertifikalı Fidan Kulla­nan Çiftçilerin Desteklenmesi” ile çiftçilere destekleme ödemeleri ya­pılması sağlanmıştır. Böylelikle AB standartlarında, nitelikli fidan üreti­mi amaçlanarak “sertifikalı fidan” uygulamasına geçilmiştir. Bu sayede fidan üretimi önemli ölçüde kayıt altına alınarak, üretim % 400’lere va­ran bir oranla artırıldığı gibi, fidanın niteliğinde belirli kriterler oluştu­rulmuş ve ürün kalitesinin güvence altına alınması amaçlanmış.

Türkiye’de Yıllara Göre Toplam Zeytin Fidanı Üretimiyle, Kamu ve Özel

Sektörün Üretim Miktarları

YıllarKamuÖzelToplam
2003297.0503.111.5003.408.550
200435.0006.312.4106.347.410
200585.80016.965.35017.051.150
2006233.90027.930.85028.164.750
2007144.76020.242.97020.387.730
Kaynak:1325 (1907) Senesi Asya ve Afrika-ı Osmani Ziraat İstatistiği, Aktaran: Cihan Özgün

Türkiye’de, fide, “çöğür” adı verilen yabani zeytin fidanları, çelik, aşı olarak yılda yaklaşık 10 milyon zeytin dikiliyor. Örnek olarak; Ayvalık, Gemlik, Nizip yağlık, Manzanilla gibi çeşitler çelikle, Domat, Memecik, Yamalak sarısı, Uslu, İzmir sofralık gibi çeşitler aşı ile üretiliyor.

Manisa’nın Saruhanlı ilçesine bağlı Seyitoba Köyü 2000’li yıllardan iti­baren zeytin alanlarının hızla büyümesiyle birlikte, zeytin fidancılığına yoğun bir yöneliş göstermiş ilginç bir örnektir. Yüksek rakımlı bölgelerde ve soğuğa dayanıklı olan Ayvalık cinsi yeti­şir. Gemlik türü kıyı zeytinidir ve daha çok sofralıktır, geliri fazla olduğu için fidan dikimi yaygındır. Bölgeye göre aralarına Ayvalık cinsi fidanlar dikilerek, döllenmeyle soğuğa dayanıklı Gemlik zeytini elde ediliyor. Ancak, “Gemlik Fidanı” sofralık olması, çabuk paraya çevrilmesi nede­niyle dikiminde, çok yaygın bir yönlendirme ve üretici hatası yapılmıştır. Farklı coğrafyalara, farklı iklimi olan bölgelere uygun cinslerin dikilme­si gerekiyordu.

Dünya ve Akdeniz’de Zeytin ve Zeytinyağı

Dünya’da zeytin ve zeytinyağı üretiminin neredeyse tamamı, on ülke tarafından karşılanıyor. Dünya zeytinyağı üretiminde Türkiye ilk yedide yer alıyor. İlk üç sırayı, İspanya, İtalya ve Yunanistan elli yılı aşkın bir süredir koruyorlar. Sofralık zeytin üretiminde ise Türkiye ilk dört ülke arasında yer alıyor. Başta İspanya, Mısır, Türkiye, Cezayir.

Dünyada Zeytin Üreticisi ilk 10 Ülke – 2017

Kaynak: Produktionsstatistik der FAO für 2017

Zeytin ağacındaki patlama ve kıymetinin geniş kesimler tarafından bilinmeye başlanması 1990’lı yıllarda oluyor.  Dünyada yaklaşık 1,5 milyar zeytin ağacı bulunuyor. 17 milyon ton zeytinin, 2016-2017 yılı zeytinyağı rekoltesi 3 – 3,5 milyon ton. İspanya 1,4 milyon ton, İtalya 474 bin ton, Yunanistan 320 bin ton üretmişti. Her yıl sıralama değişmekle birlikte bu üç ülkenin ardından, Tunus, Fas, Portekiz, Cezayir, Suriye ve Türkiye geliyor. Son verilere göre önemli bir değişiklik söz konusu:

İtalya’nın yılda 1 milyon tonun üzerinde yağa ihtiyacı oluyor. Rekolte 450 bin ton ve 400 bin ton zeytinyağını ihraç ediyorlar. Her yıl yaklaşık 600-650 bin ton ithal etmek zorundalar. Bunu da en ucuz yağ olarak, İspanya, Yunanistan ve Tunus’tan (son yıllarda Türkiye’den de) alıyorlar, ve İtalyan zeytinyağı olarak etiketleyip dünya piyasasına sokuyorlar. “Made in Italy” olarak dünya piyasasında çok önemli bir yüzdeye sahipler.  İhraç edilen yağların önemli bir kısmında tağşiş-tahrif ve hile var. AB Standartlarına “Extra Vergine/Naturel Sızma” uygun olmadığı gibi, özellikle İspanya ile zaman zaman diplomatik krize varan sorunlar yaşanıyor.

Zeytin ve zeytinyağı ithal eden ülkelerin başlıcaları; ABD, AB, Brezilya, Japonya, Kanada ve Avustralya.

Merkezi Madrit’te bulunan Uluslararası Zeytin Konseyi (IOC – UZK) 1956 yılında kuruluyor ve Birleşmiş Milletler çatısı altında 1959 yılından itibaren faaliyet gösteriyor.

UZK 1990’lı yıllarda ciddi bir rol oynadı, duyusal analizler bütün üretici ülkelere yayıldı. Dünyada zeytinyağının tanıtımı ve tüketimi yaygınlaştı, Avustralya Zeytin Birliği Başkanı Paul Miller, ülkesinde zeytinyağının tanınır hale geldiğini ve prestij kazandığını, bunun da UZK Başkanı Fausto Luchetti sayesinde başarıldığını söylüyor.

UZK üyeleri toplam 1000 katılım payına sahip. Katılım payları hesaplanırken üye ülkelerin son altı takvim yılı üretim, ihracat ve ithalat verileri dikkate alınıyor.

Zeytinyağı üreticisi ülkelerin UZK’ya katılım payları 2019 yılı itibariyle şöyle dağılıyor:

1990’lı yıllar zeytinyağının bir yönüyle altın, diğer yönüyle de kaplama altın yılları idi. AB maddi olarak zeytin üreticilerini ve zeytinlikleri destekledi. Üretim ve tüketimde patlama yaşandı. Bunun hemen arkasından, İtalya başta olmak üzere “birçok alanda, üretim zincirinin tamamı büyük bir suç şebekesi haline geldi.” Çiftçi üretimini fazla gösterdi, değirmenci çıkan yağı, satışa sunan şirketler de satılan şişeleri. Böylece AB ve UZK dolandırıldı, 1990’lı yılların sonunda zeytinyağı AB’de en çok manipüle edilen zirai ürün haline geldi.  “OLAF-Avrupa Sahtekarlıkla Mücadele Dairesi” devreye girdi ve başına sorgu hakimi Domenico Seccia getirildi. Seccia daha sonra konuyla ilgili yazdığı kitapta, yasadışı konsorsiyum oluşturulduğunu; zeytinyağı üreticileri, zeytinyağı satıcıları, bankalar ve gıda maddesi grupları birlikte hem zeytinyağı tağşişi yapılmasından oluşan paraları hem de AB sübvansiyonlarından gelen paraları paylaştılar. Bu ağ, OLAF’ın mücadelesi ve soruşturması sonucu dağıtıldı. Bu tür soruşturmalarda görev almış bir AB çalışanı 1990’lı yılların sonundaki durumu şöyle özetliyor: “kazancın boyutu, bir kokain ticareti ile özdeşti, bir farkla, bunda hiçbir risk faktörü yoktu.”

Üyelerinin önemli bir kısmı ve maddi kaynaklarının çoğunluğu AB ülkelerinden. 2002’ye gelindiğinde UZK ve AB arasında daha çok da AB-Komisyon arasında, pazar ve kalite açısından çok önemli olan hangi zeytinyağları “extra Virgin / natürel sızma” sınıfına girer, girmesi gerekir tanımlamasında, tartışmalarında zeytinyağı lobileri ve komisyondaki büyük zeytinyağı tekellerinin ağırlığı rol oynadı, UZK tezleri ve başarılı yöneticisi kaybetti, Fausto Luchetti istifa etti. Bu durum, masraflarının %80’i AB tarafından karşılanan UZK’nin yapısının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya çıkardı.

Herşeye rağmen, 2000’li yılların başından itibaren pozitif bir gelişme yaşandı.  Bio-Organik zeytinyağı, yüksek kalitede zeytinyağı gerçek anlamda “Natürel Sızma Zeytinyağı” üreticileri yaygınlaştı ve bunlar da müşterileri gibi zeytinyağı sevdalısı, damak tadına, lezzete önem veren kesimlerdi. Bu yağlar, marketlerde, discounterlerde değil de “oleoteca-zeytinyağı barları”nda ve internet üzerinden satılmaya başlandı.

20 Eylül 2010 yılında Verona’daki “Beyond Extra Virgin” (Jenseits von Extra Virgin / Natürel Sızma ve Ötesi) başlıklı Konferans sonrası, sadece Akdeniz ülkelerinde değil AB ve ABD’de de pek çok olumlu gelişmenin önünü açtı. “Natürel Sızma Zeytinyağı”nın neredeyse koordinatları belirlenip, geleceği şekillendirildi.

3E –  Etik, Mükemmellik ve Ekonomi  tarafından geliştirilen bir standart, süper premium için çıtayı belirledi.  Üretimde ve denetimde tam bir şeffaflık esas alındı.

Büyük oranda genç ve bilinçli insanlar zeytinlik devralmaya, yeni zeytinlikler kurmaya yöneldi. “Quantity and quality / Quantität und Qualität / Nicelik ve nitelik” konusu belirginleşti. UZK ve AB’nin yürürlükte olan yasal düzenlemelerinin ilerisi hedeflendi. 27⁰ ısı ve 0,8 serbest asit aşılarak, 24⁰ – 25⁰ ısıda soğuk baskı ve 0,3 serbest asit hedeflendi. 3E kriterli zeytinyağlarında belirgin bir artış oldu. Bu zeytinyağları ucuz sınıfına girmiyor. En basit karşılaştırma ile, market yağlarında en fazla 50-100 değerindeki Polifenol oranı, kaliteli zeytinyağlarında 400-600 değerindedir.

Özetle 3E ve Super-Premium artık bir kavram olarak yerleşti. Her geçen gün 3E sertifikalı zeytinyağları hızla artıyor. Türkiye 1963 yılında Uluslararası Zeytin Konseyi’ne (IOC-UZK) üye olup, 1998 yılında (siyasi nedenlerle olduğu belirtiliyor) konseyden ayrılıyor. Ancak, 2010 yılında tekrar konsey üyeliğine kabul ediliyor.

UZK-Uluslararası Zeytinyağı Konseyi’nin 2016 yılı verilerine göre; Kişi başına yıllık zeytinyağı tüketimi; Yunanistan’da 15 litre, İspanya’da 11, İtalya’da 10, Portekiz, Tunus, Lübnan ve Suriye’de 6 litre. Türkiye’de ise 1,5 litre.

UZK 2018-2019 ve Essential Foods (Öster.), Reinhard Jäger, 19.08.2017 yararlanılarak hazırlanmıştır.

Aradan geçen iki sene içinde bazı değişiklikler var.  Bu ulaşılabilen en son veriler;  tabloda Türkiye yok ama, mesela Fransa var ve ilk kez tüketici istatistiğinde tahminlerin çok gerisinde ve İsviçre ile aynı oranda 1 litre tüketiyor. Almanya’da daha önceki yıllara oranla artış var 0,85, Avusturya ise 0,7, Portekiz 5, arkasından  İspanya 10, İtalya 12 ve Yunanistan diğerleriyle arayı bayağı açarak kişi başına yılda 20 litre zeytinyağı tüketiyor.

Kuraklık Nedeniyle Tahminler Tutmadı

Serhat TEZCAN/Hürriyet Bursa
26.12.2020

Geçtiğimiz günlerde ‘Bu nasıl rapor?’ başlıklı haberimize ilişkin arayan Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) Yönetim Kurulu Başkanı Ümmühan Tibet, sofralık zeytin konusunda bu yıl iklim koşullarının kötü gittiğini kaydetti. Tibet, sezonun henüz bitmediğini hatırlatarak, “Sofralık zeytin üretimi, beklentileri karşılayamadı” dedi.

Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi (UZZK) illere göre hazırladığı zeytin raporu ile ilgili geçtiğimiz günlerde Hürriyet Bursa’da yayımlanan haberin ardından raporu hazırlayan kurumdan yanıt geldi. Raporda Bursa bölgesinde geçen yıl ile bu yıl arasındaki üretim kıyaslamasında artış belirtiliyordu.

Bunun nedenlerini sektör temsilcilerine sormuş; ardından ‘Bu nasıl rapor?’ başlıklı haberimizi yayımlamıştık. UZZK Yönetim Kurulu Başkanı Ümmühan Tibet, bununla ilgili arayarak, konu hakkında görüşlerini belirtti.

AĞAÇ SAYISI ARTTI

Türkiye’de son 20 yılda 95 milyon ağaç varlığının 188 milyona ulaştığını söyleyen Tibet, yaklaşık 158 milyon zeytin ağacı bulunduğunu ve yaklaşık 30 milyonun henüz meyve vermeyen zeytin ağacı olduğunu aktardı. Tibet, periyodisitenin zeytin ağacı varlığı ile kısmen giderildiğini dile getirdi.

SEVİNDİRİCİ GELİŞME

Son yıllarda var ve yok yılı arasında farkın yüzde 35’lere kadar gerilediğine dikkat çeken Tibet, “Bu bizim için çok sevindirici. Çünkü geleneksel zeytin üreticisi diğer ülkelere baktığımızda o ülkelerin iklim değişikliğinden bize göre daha fazla etkilendiğini görüyoruz. Örneğin Tunus’ta bir yıl 250 bin ton zeytinyağı üretimi yapılırken, ertesi yıl 100 bin tonda kalabiliyor. Son yıllarda İtalya’da üretim 700 – 800 bin tondan 300 bin tonlara kadar düştü. Bardağın dolu tarafını böyle görüyoruz” diye konuştu.

HEDEF DÜNYA İKİNCİLİĞİ

Konseyin İspanya’dan sonra dünya ikincisi olma hedefiyle yola çıktığını hatırlatan Tibet, gelişmekte olan zeytin ağacı ile beraber amaçlarının bu rakamlara ulaşmak olduğunu dile getirdi. Tibet, “Bakacak olursak 2017 – 2018 yılında 2 milyon ton dane zeytin üretimi yapmıştık. Bu 2 milyon ton ile İspanya’dan sonra dünya ikincisi olduk” dedi.

KİŞİ BAŞI ZEYTİN TÜKETİMİ 5 KİLOGRAM

Türkiye’nin dünyada en fazla sofralık zeytin tüketen ülkelerinin başında geldiğini belirten Tibet, kişi başı yaklaşık 5 kilogram sofralık zeytin tüketildiğini aktardı. Üretimin 3’te birinin sofralığa ayrıldığını ifade eden Tibet, 3’te 2’sinin yağlık olarak değerlendirildiğini söyledi. İtalya’da, İspanya’da ve diğer ülkelerde Türkiye kadar yoğun sofralık zeytin tüketimi olmadığına işaret eden Tibet, bu nedenle zeytinyağının daha yavaş ilerlediğini kaydetti.

ZEYTİNYAĞI TÜKETİMİ 2-2,5 KİLOGRAM

Türkiye’de zeytinyağı tüketiminin diğer geleneksel ülkelere göre çok düşük olduğunu söyleyen Tibet, geleneksel zeytin üreticisi ülkelerde kişi başı zeytinyağı tüketiminin 5 kilogramın üzerinde olduğunu anlattı. Yunanistan’da 12-13 kilogram, İspanya’da 9 kilogram, İtalya’da 11-12 kilogram tüketim oranlarının bulunduğunu belirten Tibet, “Ülkemizde halen 2-2,5 kilogram tüketim var. Pandemi dönemi ile birlikte sağlığımıza verdiğimiz önem farkındalığının artmasından halkımız, zeytin ve zeytinyağı tüketimini daha da artırdı. Bu, bizim mutlu olduğumuz bir durum. Umuyoruz ki yakın gelecekte üretimimizin tamamını tüketebilir duruma geliriz” diye konuştu.

İKLİM KOŞULLARI KÖTÜ GİTTİ

Sofralık zeytin konusunda bu yıl iklim koşullarının kötü gittiğini ifade eden Tibet, özellikle Ağustos ve Eylül ayları içinde bölgesel olarak dolu zararı nedeniyle beklentilerinin altında üretim gerçekleştiğine işaret etti. Sezonun henüz bitmediğini ve hasadın devam ettiğini hatırlatan Tibet, “Ama yaptığımız gözlem şunu gösteriyor ki sofralık zeytin tahminimizde önemli bir düzeltme yapacağımız tahmin edilmektedir. Çünkü kuraklığın Aralık ortalarına kadar devam etmesi nedeniyle dane gelişimi olamadı. Sofralık zeytin üretimi beklentileri karşılayamadı” dedi.

KURAKLIKTAN BEKLENTİLERİ KARŞILAYAMADIK

Sofralıkta Gemlik Zeytini’nin dünyanın en kalitelisi olduğu yönünde iddialı olduklarını vurgulayan Tibet, “Bursa, Gemlik Zeytini’nin orijinidir. Maalesef kuraklık nedeniyle beklentileri karşılayamadık. Bu tahminler yapıldıktan sonra kuraklık devam ettiği için beklentilerin de altına düşmüştür. UZZK olarak yaptığımız tahmin çalışmaları sektörel tahmin çalışmalarıdır. Yani konsey olarak masa başında oturup, bu çalışmaları yapmıyoruz. Uzmanlarımız 4 farklı bölgede Zeytincilik Araştırma Enstitüsü, Marmarabirlik, Tariş’in Uzmanları, Ziraat Odalarının Uzmanları, Odalar, Borsalar’da çalışanlar, büyük firmalarımızın uzman arkadaşları ile beraber 4 farklı heyet kuruyoruz” diye konuştu.

SON 3-4 YILDA SAPMALAR GÖRDÜK

Yapılan çalışmaları konseyin koordine ettiğini söyleyen Tibet, heyetlerin bağımsız olarak bölgesinde çalıştıklarını kaydetti. Heyetlerin birebir görüşmeler de yaptıklarını ifade eden Tibet, ardından hazırladıkları raporu konseye gönderdiklerini anlattı. Kendilerinin bu raporu tekrar sahada kontrol ettiklerini belirten Tibet, “Raporu sonradan yayınlıyoruz. Rapor yayınlandıktan sonra gelişen iklim koşulları nedeniyle de son 3-4 yılda sapmaların olduğunu gördük. Bu konuda geçtiğimiz yıl en büyük sapmayı Aydın Bölgesi’nde yaşadık. Aydın Bölgesi hasadı geç başlar. Ocak ayındaki aşırı yağışlar ve zeytindeki bazı bitkisel problemler, dökülme nedeniyle üretici, zeytinini toplayamadı. Haliyle beklentinin altında bir üretim gerçekleşti. Orda bir düzeltme yaptık. Bu düzeltmede bugüne kadar ki en yüksek düzeltmeydi” dedi.

KAMUOYU İLE PAYLAŞILACAK

Bu seneki tahminin, sezon bittiğinde tekrar kontrol edilip, gerçekleşen rakamların kamuoyu ile paylaşılacağını açıklayan Tibet, “Ama görünen şu ki sofralık zeytin tahminlerinde şu aşamada bir sapma imkanı görüyoruz. Sezon sonunda benim kişisel fikrim olarak değil, uzmanlarımızın bir görüşü olarak kamuoyu ile paylaşılacaktır” diye konuştu.

Forum

Madra Dağı ve Kaz Dağları Birliği 2014

Zeytin ve zeytinyağı ile ilgili tüm görüşlerinizi eleştirilerinizi ve katkılarınızı bizimle bu sayfadan paylaşabilirsiniz.