Refresh loader

Tağşiş-Hile-Sahte-Taklit

Tağşiş-Hile-Sahte-Taklit

“Ayvalık mahsulünden, Dersaadet’e irsal edilen zeytinyağlarının pamuk yağıyla mahlut edilerek ihraç ve füruht ettirilmekte olduğundan ve halbuki Ayvalık’a pamuk yağı gelmediği cihetle yağları muayene eden etibbanın muayenelerinde sehv vukubulduğundan bahisle icra-yı icabı hakkında bazı inhaları havi Ayvalık tüccarından müteaddit imzalarıyla gelen telgrafname üzerine Rüsumat Emanet-i Aliyyesiyle bilmuhabere emanet-i clileden yani Karasi namına Ayvalık’tan Galata gümrüğüne çıkarılan yirmi fuçu yağın bilmuayene on fuçusunun halis olduğu anlaşılmakla imrarına ruhsat verilip diğer on fuçusunun pamuk yağıyla mahlut idüğü tebeyyun etmesine mebni tevkif olunarak usulü veçhile gaz yağı karıştırılıp icabının icra olunacağı ve bununla beraber fuçuların sahibi tarafından bir fabrikaya satılmışlar ise… keyfiyetin tefhimi…”

Başbakanlık Osmanlı Arşivi, DH MKT 1524/116, 1305, 20 15.

Hüdavebdigâr Vilayet-i Celilesine, 10 Temmuz 1304 (1887), Aktaran: Zeki Arıkan, ZAY 2018

1887 yılında Osmanlı’da “Tağşiş”in belgesi ve çok önemli. Önemi esas olarak, o yıllarda Osmanlı’daki laboratuvar ve teknik bilgi olarak gıda kontrolü yapıyor olması. Ve bu şimdiye kadar bilim insanları tarafından paylaşılan ilk belge özelliği taşıyor olmalı.

“Tağşiş; Gıda maddelerinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin, mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi halini tanımlamaktadır. Diğer bir ifade ile ‘Ürünlere temel özelliğini veren öğelerin ve besin değerlerinin tamamının veya bir bölümünün mevzuata aykırı olarak çıkarılması veya miktarının değiştirilmesi veya aynı değeri taşımayan başka bir maddenin, o madde yerine aynı maddeymiş gibi katılması; gıda maddesinin mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi hali; bir şeye yabancı bir şey karıştırarak saflığını bozma; katıştırma’ şeklinde de tanımlanmaktadır.

Taklit; Gıda maddesinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin şekil, bileşim ve nitelikler itibariyle kendisinde olmayan özellikleri sahip gibi gösterilmesidir. Ürünlerin, şekil, bileşim ve nitelikleri itibariyle yapısında bulunmayan özelliklere sahip gibi veya başka bir ürünün aynısıymış gibi göstermektir.”

Ankara Üniversitesi Gıda Güvenliği Enstitüsü’nden Prof. Nevzat Artık, Tağşiş ve Taklit’i böyle tanımlıyor.

11.06.2010 tarihli ve 5996 Sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu”nun 63 ve 64’üncü maddeleri tağşiş ve taklite ayrılmış:

“63. Tağşiş: Bu Kanun kapsamındaki ürünlere temel özelliğini veren öğelerin ve besin değerlerinin tamamının veya bir bölümünün mevzuata aykırı olarak çıkarılmasını veya miktarının değiştirilmesini veya aynı değeri taşımayan başka bir maddenin, o madde yerine aynı maddeymiş gibi katılması,

64. Taklit: Bu Kanun kapsamındaki ürünlerin, şekil, bileşim ve nitelikleri itibariyle yapısında bulunmayan özelliklere sahip gibi veya başka bir ürünün aynısıymış gibi gösterme” olarak tanımlanıyor.

Gıda Maddelerinde “Tağşiş-Tahrif-Hile”; İngilizcesi “Food fraud”, Almancası “Lebensmittelbetrug”, İspanyolcası “Fraude alimentario”, İtalyanca “Frode alimentare”. Dünyada en büyük sahtekarlık ve kazanç kapılarından birisidir. En küçük esnaftan en büyük işadamına kadar, yüzyıllardır tüketiciyi aldatıp hatta sağlığına zarar da verebilecek derecede maddi çıkar sağlama eylemidir.

Endüstri devrimi, gıda sektöründe de ciddi değişikliklere neden oldu. Üreticiyle tüketici arasındaki mesafe arttı ve araya çok fazla anonim insanlar girdi. Ürünün gördüğü işlemlerde değişim yaşandı ve bu gıda maddeleri üzerinde sahtekarlığı artırdı. Mesela: İngiltere’de ekmeğe şap ve bakır sülfat katılarak renk verildi, biralar narkotik pikrotoksin düzenlemesi yapıldı, çocuk şekerlemelerine kurşun ve civa karıştırılarak boyandı. “Şeytani gıda tüccarları bir dizi iğrenç ve bazen de hayati tehlikesi olan mallar pazara sürdüler.” Kimyacı John Mitchell 1848’de “böylece neredeyse yasaları olmayan tek ülke, en azından  gıda maddeleri sahtekarlığı karşısında kamuoyunu yasalarla koruyamayan bir ülke durumundadır İngiltere.”(Müller, Tom 2012)

Rafine ve hidrojenleme ile; zeytinyağını yerfıstığı veya haşhaş tohumu yağı karışımından veya o sırada daha ucuz ne tür hammadde varsa elde etmek. Tereyağını da Palm yağından veya elden çıkarılmış sığır eti yağından elde etmek gibi.

Dünya’nın en büyüklerinden DeOleo Grubu’na bağlı, Bertolli zeytinyağı firması 1870’de kuruluyor, fabrikası Milano yakınlarında. Ancak üretilen yağın %20’si İtalya’dan gerisini İspanya, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’dan alıyor. Dünya piyasasının yaklaşık %8-10’una sahip. 1994 yılında Unilever tarafından satın alınıyor.

Bertolli firması ve yağları çok eleştirildi. İlk etapta, etiket ve reklam kampanyalarında belirtildiği gibi “Extra Virgin Olive Oil”  ve “%100 italyan”, “Made in İtaly” olmadığı için.  Eleştirenleri de “kendinden menkul yağ uzmanları” diyerek dikkate almadılar. Reklamlarında “Toskana Tepelerinde doğdu”, “Da Vinci gibi Bertolli zeytinyağları da gerçek bir italyan Usta işi”, hatta o kadar ileri gittiler ki, televizyon reklamlarında tadım yapan iki çalışanı arasındaki diyalog şöyle: “Damakta hafif”, “Boğazda biberimsi ve ağır değil” gibi değersiz zeytinyağları için kullanılan tanımlar bunlar. AB’nin ve UZK’nin tanımı ve hemen hemen bütün zeytinyağı üreticisi ülkelerin düzenlemelerinde, zeytinyağı kodekslerinde, yer alan “keskinlik-acılık-meyvemsi tad” Naturel Sızma Zeytinyağı nasıl olmalının olmazsa olmazıdır. New York’taki bir avukatlık bürosu üzerinden 1998 yılında Bertolli hakkında toplu bir dava açılıyor. Ve davayı kaybeden Bertolli 2001 yılından itibaren, tüketiciyi yanıltıcı reklam yapamıyor.

19. yüzyıl sonlarında Amerika’da, renksiz, tatsız ve kokusuz pamuk tohumu yağı kullanıyordu. Bazı uyanıklar bu yağı gemilerle İtalya’ya götürüp, zeytinyağı olarak etiketleyip geri getirdiler. Amerikan gümrüğü aralarındaki farkı anlayabilecek durumda değildi. Büyük paralar kazanıldı ve İtalya’ya götürüp-getirme zahmetine girilmeden, Amerikan Gümrük Mühürü de yapıp işi iyice kolaylaştırdılar.

O yıllarda Meksika’dan Kanada’ya kadar Amerika’da tüketilen zeytinyağının büyük çoğunluğu sahteydi ve piyasada sistemli bir dolandırıcılık egemendi. 20. yüzyılın başından itibaren yoğun bir Akdeniz insanı göçü aldı Amerika, dolayısıyla zeytinyağı beslenme ve lezzet dünyalarında boşluk yarattı. Bu aynı zamanda ciddi bir tüketim pazarı anlamına geliyordu. Mesela; Sicilyalı Profaci ailesi New York’da “Mamma Mia – Importing Company” kurdu ve 20-25 yıl içerisinde Kuzey Amerika’nın “Zeytinyağı Kralı” oldular. Büyük servet ama, esas itibariyle uyuşturucu ve kadın ticareti, tefecilik ve şantaj gibi kelimenin gerçek anlamıyla Mafya Babalığından geliyordu.

Mario Puzo, Baba’da Vito Corleone’yi anlatır. Gerçek hayattaki Baba’nın (Joe) Profaci olduğuna yönelik son yıllarda kimi iddialar var. Öyle ki, o yıllardaki Federal savcı olan Robert F. Kennedy, Profaci için “Amerikadaki yeraltı dünyasının en güçlüsü” tanımını kullanıyor ve zaten mafyanın tanımı “Cosa Nostra / Bizim İşimiz” in Amerikadaki beyni olduğu biliniyordu. Colavita ABD, İtalya’daki bir zeytinyağı şirketinin Amerikadaki kardeş firması. Başında da Joe Profaci’nin oğullarından biri var. (Müller, Tom 2012)

2000’li yılların başından itibaren pozitif bir gelişme yaşandı.  Bio-Organik zeytinyağı, yüksek kalitede zeytinyağı gerçek anlamda “Natürel Sızma Zeytinyağı” üreticileri yaygınlaştı ve bunlar da müşterileri gibi zeytinyağı sevdalısı, damak tadı, lezzete önem veren kesimlerdi. Bu yağlar, marketlerde, discounterlerde değil de “oleoteca-zeytinyağı barları”nda ve internet üzerinden satılmaya başlandı. Colavita ABD, trendi kaçırmak istemedi ve 2011’de Kaliforniya, Avustralya, İspanya ve Yunanistan’daki zeytinliklerinden özel sıkım özel paketleme ve farklı tat ve aroması olan zeytinyağları da üretmeye başladı.

Amerika Birleşik Devletleri, 1948’deki Tarım Bakanlığı’nın zeytinyağıyla ilgili standartları ve yasal düzenlemeyi 2010 yılında değiştirdi. Kaliforniya Zeytinyağı Konseyi, Kuzey Amerika Zeytinyağı Birliği ve Kaliforniya Üniversitesi Zeytin Merkezi’nin de bilimsel katkılarıyla, UZK’nin kriterleri düzeyine getirdi. Tağşiş-Taklit-Hile’nin en yaygın olduğu gıda maddeleri içinde zeytinyağı, % 25 oranla en başta yer alıyor, bunu Süt %24,2 ile takip ediyor. Bal % 11,6, Safran % 10,2, Balık % 5,9 ve % 5,3 ile Kahve.

Kaynak: Essential Food (Öster.), Reinhard Jäger, 19.08.2017

Soğuk sıkım Naturel Sızma zeytinyağındaki tağşiş esas itibariyle, değersiz yağa deodorant yapmak ve kötü kokuyu yok etmek ve rengini de sarı-yeşil hale getirmektir. Veya, ucuz çiçek yağı, rafine edilmiş yağ vb. karıştırmaktır.

Avrupa Komisyonu’na bağlı “Avrupa’da  Gıda Maddelerinde Tağşiş Ağı” oluşturulmuştur, genel gıda maddeleri kontrolleri dışında,  tek ürün hedefli operasyonlar da yapılıyor. GEO’nun Mart 2017’de bildirdiğine göre; 2011-2016 arasında Europol/İnterpol’un da dahil olduğu beş kıtada yapılan operasyonlarda 30 milyon kilogram sahte-yanlış beyan edilmiş besin maddesi müsadere edilmiştir. Örneğin; 2011 yılında, Almanya’da 2002’de kurulan Federal Tüketici Koruma ve Gıda Güvenliği Dairesi (BVL), Europol, İnterpol ile birlikte STK’ların de katılımıyla “Opson” (Yunanca: Yemek Kültürü) adlı dünya çapında faaliyet gösteren bir yapılanmaya gitmiştir. Sayıları 60’a varan pek çok ülkede operasyonlar düzenleyip, Tağşiş,Taklit, Hile ve sağlığa zararlı ürünler tespit edip imha etmiş ve yasal işlem yapmıştır.

Sadece İtalya’dan, Avrupa ülkelerine gönderdikleri “Organik-Gıda Maddeleri”ndeki sahtekarlık sonucu yıllarca yaklaşık 700 bin ton ürün sonucu 220 milyon Euro kazanç sağladığı resmi kaynaklarca açıklanmıştır.                                                                                                          

Amerikalı bilim insanlarının 1980 yılından bu yana oluşturdukları “Datenbank/Bilgi Bankası”nda, ABD’de ortaya çıkarılan Tağşiş/Taklit/Hile olaylarında, yıllık zarar olarak dünyaya yansıyan sahtekarlık 13 Milyar Euro. Ve ne yazık ki, bunda bir azalma olmamış.

Türkiye’de de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı,  5996 Sayılı kanun gereği ve 17 Aralık 2011 tarihli yönetmelikle birkaç yıldır “Et ürünleri, Bitkisel Yağlar vb.” başlığı altında kamuoyunu aydınlatmak amaçlı listeler yayınlıyor. Son olarak 2018’de yayınladığı listelerde Tağşiş/Taklit/Hile kapsamına giren 22 sayfalık bir zeytinyağı ve Ayçiçek yağı markası yer alıyor. Ekim 2019’da yayınlanan listelerde ise 206 zeytinyağı Tağşiş/Taklit/Hileli bulunmuştur. Slow Olive-Ayvalık 2018’de Türkiye’de tağşiş sadece zeytin ve zeytinyağıyla sınırlı değil, süt ve et ürünlerinde de çok sık rastlanıyor diyerek sözlerine başlayan Dr. Bülent Şık; “Zeytinyağına en çok kanola ve pamuk yağı katılıyor. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın sadece tağşiş yapan şirketleri teşhir etmesi yeterli değil. Önemli olan para cezası kestikten sonra ne yaptığı. Yıllar içinde baktığımızda, teşhir listelerindeki şirketler aynı. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının yaptırımı zayıf” diyor.

Pirina yağı (Tresteröl) bazı işlemlere tabi tutularak; gıda endüstrisinde, lokantalarda, pastanelerde (Türkiye’de buna Pastane Yağı da deniyor), pizza, makarna, atıştırmalıklarda kullanılır. Ve en çok kullanıldığı alan ayrıca Naturel Sızma Zeytinyağı sahtekarlığında, tağşiş işlemlerinde kullanılır.  Koku giderilir, asit giderilir, gamı giderilir ve Naturel Sızma Zeytinyağı olarak piyasaya sürülür.

Zeytinyağındaki sahtekarlığın en “zararsızı bilinenler”;

 A) kendi türevlerinin (pirina yağı gibi) karıştırılması

B) Natürel zeytinyağına kendi cinsinden olmayan bitkisel kökenli tohum veya meyve yağları katılması.

1.         Tohum yağları (kolza [kanola] Rapsöl, [orta-yüksek oleik asitli] ayçiçek, soya, pamuk, mısır, yer fıstığı, hardal, susam, haşhaş vs.)

2.         Bitkisel rafine karışım yağlar

3.         Fındık yağı

4.         Avokado yağı. Özellikle Pasifik orijinli olan bu meyvenin yağının temel gliseridik yapısı, fenolik bileşenleri ve renk maddeleri zeytinyağına çok benzemektedir.

Dr. Bülent Şık; “Zeytinyağına katılan tohum yağı kolza, içinde erüsik asit isimli bir toksik kimyasal madde içerir. Erüsik asit çeşitli sağlık sorunlarına yol açar.Kullanılan tohum yağının kolza değil de (kolza ıslahı ile oluşturulan-AE) kanola olması ise başka bir soruna işaret eder: Dünyada üretilen kanola yağlarının büyük bir kısmı GDO’ludur. Bu durumda da ülkemize GDO’lu kanola yağı ithal edilip edilmediği sorusu ortaya çıkar.” Uyarısında bulunuyor.

Bunların dışındaki bütün karışımlar, sağlığa doğrudan zararlı müdahaleler sınıfına giriyor. 1981 yılında İspanya’da yaşananlar, “Toxic Oil Syndrome” (Toksik Yağ Sendromu) tüm dünyanın dikkatini zeytinyağına çevirdi. İspanya’da 20 bin kişi zeytinyağından zehirlenmiş ve tahminen 800 kişi ölmüştü. Ancak, birkaç yıl sonra bu olay da unutulmuş. Günümüzde hala, Tağşiş/Taklit/Hileli sağlığa zararlı maddeler, boya vb. maddeler, kanserojen maddeler  zeytinyağı şişesinde market raflarında yer almaya devam ediyor ve sofralarımıza geliyor.

Tüketiciyi koruma örgütleri ve resmi kurumların çabaları, AB bünyesinde oluşturulan  birimler, bu konuda oldukça büyük bir mücadele cephesi oluşturuyor. Öyle ki, zeytinyağındaki sahtekarlık, adeta uyuşturucu ve insan ticareti ile özdeş tutulmaya başlandı.

Konuyla ilgili uzmanlar, sahte zeytinyağının, metanolden 30 kat daha fazla insan öldürdüğünü söylüyorlar.

İtalyan zeytinyağları ile ilgili olarak 2016’da (Bavyera Sağlık ve Gıda Maddeleri Dairesi)’nden Dr. Zimmermann’ın verdiği bigiye göre; restoranlarda yapılan mutat kontrollerde, masalardaki zeytinyağı şişelerinde, ucuz ayçiçek yağı ve soya yağı klorofil (bitki yeşili) karıştırılarak 17 bin litre yağ son altı ay içinde sahte beyanla piyasaya sürülmüştür. Kilolarca klorofil ve beta karoten maddeleri imha edilip, 39 kişi ve 6 işletme hakkında dava açılıyor. Ucuz yağların yeşil boya maddeleriyle zeytinyağı yeşiline dönüştürülmesi en yaygın yöntemlerden biridir. Benzeri bir tağşiş olayına 2017’de Yunanistan’da da rastlandı.

Der Spiegel’in (23.12.2011), “La Repubblica” kaynaklı aktardığı bilgilere göre, “Made in İtaly” olarak etiketlenen zeytinyağlarının %80’inin İtalyan zeytinyağı olmadığını, İspanya, Yunanistan, Fas ve Tunus’tan ucuz zeytinyağı tağşişleri olduklarını ve şişelerdeki etiketlerin içiyle hiç alakasının olmadığını belirtiyor. “Zeytinyağı Mafyası” olarak tanımlanan çok güçlü bir grubun varlığından söz ediliyor. Bu tür işyerlerinin  yılda 5 milyarlık bir kazanç sağladıkları bildiriliyor. Yine Stern dergisi haziran 2014’de sahtekarlıkları manşet yaptı.

Silvan Brun, İsviçre’de “Master of Olive Oil” ünvanı taşıyan bir uzman, diyor ki; “İsviçre’de piyasadaki Extra Vergine (Naturel Sızma) adı altında satılan zeytinyağlarının %98’i bu tanımı haketmiyor.” 2016”da 16 yağdan dokuzunun Extra Vergine olarak satılmasının yasaklandığı, bunun da AB tarafından oluşturulan yasal düzenlemenin 2014 yılında kabulüyle mümkün olduğu belirtiliyor. Öko-Test (Avusturya) Mayıs 2019 sayısında, 20 test edilen zeytinyağlarının ki bunların 12’si  üstelik organik yağ, yarısının “Naturel Sızma” olmadığını ve önemli bir kısmında da laboratuvarlar tarafından, aromatik madeni yağ hidrokarbonları MOAH ve yağların yarısından fazlasında da  ayrıca MOSH / POSH doymuş hidrokarbonlara rastlanmış. Bunların, topraktan gelebileceği gibi, hasat makinalarından ve değirmenlerden de gelmiş olabileceğini belirtiyorlar. Dolayısıyle bu tür zeytinyağlar, sadece “Naturel Sızma” olarak satılamayacağı gibi sağlığa zararlı yağlar sınıfına da giriyorlar.

Almanya’da ve Almanca konuşulan ülkelerde dikkatle izlenen“Stiftung Warentest”(Ürün Testi Vakfı olarak çevrilebilir)  saygın bir kuruluş olarak yıllardır Almanya’da her yıl piyasada süpermarket ve discounterlerdeki zeytinyağlarının testini yapıyor ve tüketiciyi uyarıyor. 2005 yılında yapılan testlerde, zeytinyağlarının üçte biri kusurlu ve hatalı bulundu, 2006’da ise “Lampant/Lamba yağı seviyesinde. 2010 yılında teste tabi tutulan 28 zeytinyağının beşi hatalı, kusurlu bulunmuştur. Son yıllarda yapılan test sonuçları da benzer durumda, çoğunluğu kusurlu bulunuyor ve hatta bazılarının “Naturel Sızma” olarak satılmaması gerektiği belirtiliyor. Bazı test sonuçlarında ucuz sayılan, litresi 10,-Avro (65,-TL) olan mesela discounter ALDI zeytinyağı yılın en iyi zeytinyağları (diğerlerinin litresi 25-45 Avro olmasına rağmen) arasına giriyor. Ve bu hiç de şaşırtıcı olmuyor.

DeOleo S.A., merkezi Madrit’de olan uluslararası bir zeytinyağı grubu. Bertolli, Sasso, Carbonell ve Carapelli markalarının sahibi. Dünya zeytinyağı pazarının yaklaşık %25 ‘ini elinde tutuyor. Dünya pazarını ”Made in İtaly” etiketli markalar elinde tuttuğu için İspanyol Deoleo, İtalyanlarla sürekli gerilim içindedir. Grubun bünyasindeki  markalar ve fabrikaların çoğu İtalya’dadır.   DeOleo, 2016 yılında İtalya’da “tüketiciyi aldatmaktan” 300 bin Euro cezaya çarptırıldı. ABD’de sonuçlanan diğer bir dava sonucunda da DeOleo grubuna bağlı, dünyaca tanınmış Bertolli firması ise bir milyon dolar ceza aldı. DeOleo zeytinyağları tabi sadece ceza almadı mesela, Carapelli marka 2018’de New York’ta altın madalya aldı. 

Tom Müller, bir Amerikalı gazeteci olarak yıllardır İtalya’nın ünlü zeytin bölgesi Ligurien’de yaşıyor; zeytinyağındaki sahtekarlığın profesyonelce yapıldığı ortaya çıkmış belli başlı Akdeniz’deki merkezlerin en önemlilerini ; İsviçre’de Lugano, İspanya’da Malaga, Tunus’ta Sfax olarak sıralıyor. Buralarda milyonlarca Euro yatırım yapılarak, laboratuarlar kurulup kimyagerler çalıştırılmakta; işadamları, devlet temsilcileri ve gümrük memurlarından meydana gelen bir ağ oluşturulmuş.

Zeytinyağındaki Tağşiş-Tahrif-Hile sadece günümüzde karşılaştığımız bir sorun değil. Zeytinyağındaki sahtekarlık üzerine bulunan en eski belge Halep’e 55 km mesafedeki İdlib yakınlarındaki Ebla Kenti’nde bulunuyor. 5000 yıl öncesine ait kil tabletlerdeki çivi yazısındaki belgenin tarihi MÖ 2400. Neredeyse insanoğlu zeytinyağını keşfettiğinden buyana sahtekarlık var.

İtalya’da 550 bin üyesi olan, İtalyan Zeytinyağı Üreticileri Birliği – Unaprol’un Genel Müdürü Pietro Sandali, Haziran 2014’de sektördeki Tağşiş-Taklit-Hileden yakınıyor ve şarap sektörü ve endüstrisinin bir model olması gerektiğini “bizim için örnek alınması gerekir” diyor. Aslında son yıllarda sıkça dillendirilen bir konu bu. Zeytinyağı sektörünün, bütün ulusal ve uluslararası normlara, Avrupa Birliği kriterlerine rağmen niye hala, hem şarap üreticileri hem de tüketicilerinin haklarının koruyuculuğunda ulaşılan düzeyin 30-40 yıl gerisinde olduğu tartışılıyor.

Andreas März, İsviçre kökenli tarım uzmanı ve çiftçi, Toskana’da Floransa yakınlarında 1980’li yılların başında “Balduccio” adında bir çiftlik satın alıyor. 4000 ağaçlık bir zeytinliği ve ayrıca bağı var. Çiftliği oturtmak, borçlarını ödemek ve ailesinin geçimini sağlayabilmek için büyük çaba sarfediyor. Öyle ki, 1985 yılındaki don %90 zeytin ağacına zarar verdiğinde, başka çiftliklerde çalışmak ve gazetecilik yapmak zorunda kalıyor.

2000 yılında Merum, İtalya Şarap ve Zeytinyağı Dergisi” Andreas März tarafından yayınlanıyor ve en güvenilir yayınların başında geliyor. Tüketiciden yana ödünsüz bir duruş sergiliyor. Kendi bünyesinde tadımcı/degüstatör barındırıp, her yıl 500’ün üzerinde zeytinyağını teste tabi tutuyor. Mesela; 2010 Yılında yapılan testlerde %5’den daha azı iyi (çok iyi değil) not alıyor, %10’u ise kabul edilebilir durumda, gerisi “Extra Vergine-Naturel Sızma” adını taşıyamayacak kadar kötü, lampant (Pirina) seviyesinde.

 Ağırlıklı konuları kötü kalitedeki zeytinyağları, uluslararası şirketlerin zeytinyağındaki tağşişleri ve “Naturel Sızma Zeytinyağı / extra Virgin Olive Oil” nasıl olmalıdır, tadı, kalitesi ve diğer özellikleri gibi. 2004 yılında  Almanya’da piyasada Süpermarketlerde “Naturel Sızma Zeytinyağı” olarak satılan 31 farklı zeytinyağını Floransa’ya getirerek uzmanlardan oluşan bir kurul tarafından “duyusal tadım” testine tabi tuttu. Bunlarda sadece bir tanesi Naturel Sızma Zeytinyağı kategorisinde, 9 tanesi düşük kalitede zeytinyağı ve geriye kalan 21 zeytinyağı, yenilmemesi gereken (yani sağlığa zararlı), yasal düzenlemelere uygun olmayan düzeyde “Lamba yağı / Lampant öl / Pirina yağı” tanımına giren kalitedeydi. Bunların arasında ünlü markalardan Bertolli, Carapelli, Rubino da vardı. Merum dergisi bu sonuçları yayınladı ve hem Andreas März hem de iki resmi tadım uzmanı hakkında Carapelli firması dava açtı. Tarım Bakanlığı’nın araya girmesiyle aynı zamanda resmi görevleri de olan iki uzman hakkındaki dava düştü. 2009 Yılına kadar süren dava sonunda, März”in Merum’da test sonuçlarıyla ilgili eleştirilerinde mahkeme bir suç unsuru görmedi ancak, zeytinyağı firmaları tağşişli, düşük kalitedeki ve yasal düzenlemelere uymayan zeytinyağlarını üretmeye ve pazarlamaya devam ettiler.

Duygusal, çarpıcı tanımları var: “Yasanın tanımlarına göre, gerçek ‘Naturel sızma zeytinyağı’ müthiş bir yağdır, tıpkı şaraptaki Grand Cru gibi. Kelimelerle tarif edilemez, önünde diz çökülmesi gereken bir yağdır.”

Yakın zamanda, ciddi bir ağırlığı olan Alman gazetesine Andreas März diyor ki, “‘Extra vergine veya nativ extra’ (Naturel Sızma) olarak satılan zeytinyağlarını marketlerden alamazsınız, bunların %95’i bu sınıfa girmez. Kaliteyi fiyatından da anlamak mümkündür. Hiçbir şekilde, usta işi birinci kalite Soğuk Sıkım-Sızma zeytinyağının kilosunu 10 Euro’ya (2019, yaklaşık 65 TL) alamazsınız. Bu tür zeytinyağlar ender ve kıymetlidir dolayısıyle pahalıdırlar. Ancak bu, her pahalı zeytinyağının iyi olduğu anlamına gelmiyor.” (Süddeutsche Zeitung, 31 Mayıs 2018, Susanne Schneider)