Refresh loader

Dinler

Dinler

Kısas-ı Enbiya’da söyle anlatılıyor:

“Âdem kendi teninde ağrı duydu, çok incindi ve ağrıdan Tanrı’ya ya­kındı. Bunun üzerine Cebrail zeytin ağacı indirdi ve buyurdu; ‘Bunun yemişini ye ve sık ki, bunun içinde bütün ağrılara şifa vardır’…”

Tevrat’ta ise şöyle bir metin yeralıyor:

“Efsaneye göre, Havva ile birlikte cennetten yeryüzüne kovulan Âdem 930 yaşındayken öleceğini hisseder ve Tanrı’dan kendisini ve dolayısıy­la tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu amaçla oğlu Şit’i Cennet Bahçesi ne gönderir. Bahçenin bekçiliğini yapan melek, Şit’in duası üzerine İyi-Kötü Ağacı ndan aldığı üç tohumu ona verir ve öldük­ten sonra babasının ağzına koyup öyle gömmesini söyler. Âdem ölür ve Tabor Dağı yakınında Hebron Vadisi’ne gömülür. Âdem in ağzında ye­şeren ve kök salan üç tohumdan Akdeniz ikliminin simgesi üç ağaç filiz verir: Zeytin, sedir ve servi’… (El-Halil (Hebron), Kudüs’ün güneyinde bu­lunuyor. Yahudiler ile Filistinli Müslümanların ortak yaşadığı iki şehirden birisi. Diğeri de Kudüs… Şehirde 210 bin Filistinli ve 1000 kadar Yahudi var. Yahudi mahallesi İsrail askerleri tarafından korunuyor.)

Araplar, müslümanlar, MS 650’de Kudüs’ü ele geçirip Kuzey Afrika’ya yöneldiklerinde, Akdenizde yaşayan hemen hemen bütün halklar zeytin, zeytinyağı ve yemekleri konusunu biliyorlardı. 35

Kuzey Afrika’dan, Tarık Bin Ziyad komutasında daha sonra Cebel-i Tarık adını alacak boğazı aşarak İspanya’ya geçtiler. Vizigotları da yenerek kuzeye gittiler. Emeviler; Fenikeliler, Foçalılar, Kartacalı­lar ve Romalıların oluşturduğu bir kültürün üzerine geldiler. Endülüs Granada’da Elhamra gibi sadece bir sanat harikası inşa etmediler 800 yılı aşkın bir süre arap-müslüman bir kültür geliştirdiler. Filozof, dinsel hoşgörünün önemli ismi, avukatı, olarak tanınan ve `vahdet-i vücut`­diye anılan ünlü tasavvuf kuramını geliştiren İbni Arabi burada yetiş­miştir. Batının Averroës adını verdiği İbni Rüşt, Cordobalı ve İslam dün­yasının en önemli filozoflarından birisi, tıp ve hukuk konusunda otorite. Tıp ansiklopedisi yayınlamış, aynı zamanda Aristotales’i islam dünyası­na tanıtan bir bilim insanı.

Bütün Kuzey Afrika, İspanya, Korsika, Sardunya ve Sicilya esas itiba­riyle zeytin ve zeytinyağını Romalılar ve Emevilere borçlular. Arapların zeytin ve zeytinyağındaki gelişmeye belki de kattıkları en önemli şey baharatların girişidir.

Arap edebiyatının bilinen en yay­gın eserinde,“Binbir Gece Ma­salları” nda; 10.-12. yüzyıllarda da, Ali Baba ve Kırk Haramiler hikayesinde küplerin içine sak­lanan haramileri Ali Baba’nın evlatlığı Mercane kızgın zeytin­yağıyla zararsız hale getirir.

Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı konusunda, en ciddi ve derli top­lu çalışmayı yapan Artun Ünsal; “Zeytin, kutsal kitapların ağacı­dır. Museviler, hristiyanlar ve müslümanlar için aynı simgesel anlamı taşır: Bereket, barış, akıl, uzun ömür ve olgunluk…”

Tevrat’ta deniyor ki: “Nuh, suların toprak üzerinden çekilip çekilmediği­ni öğrenmek için yanındaki güvercini uçurdu (…) Akşama doğru güver­cin ona gagasında bir zeytin dalıyla döndü…” Nuh Peygamber için bu “Tufanın sona erdiği” nin müjdesiydi. Böylece, Tanrı ve insan arasında kurulan barışın, yeniden doğuşun simgesi zeytin ağacı aynı zamanda Tu­fana direnen ağaç olarak da ölümsüzlüğün simgesi oldu. Picasso, gaga­sında zeytin dalıyla beyaz barış güvercinini buradan esinlenerek yaptı.

Tevrat’ın ve İncil’in pek çok bölümünde zeytin ve zeytinyağından söz edilir. Zeytin sözcüğü toplam 140 kez kullanılmıştır. İsa Peygamber, 30 yaşında Kudüs’e geldiği zaman, zeytin dallarıyla karşılanır. Tövbekar fahişe Maria Magdalena, İsa’nın ayaklarını zeytinyağıyla ovar ve saç­larıyla kurular. Çarmıha gerilip öldürüldüğü yer ise Zeytindağı olarak bilinen sekiz kutsal zeytin ağacının olduğu yerdir.

Kiliselerde aydınlatma için kullanılan lamba yağları, isi az, kokusu ol­mayan zeytinyağlarıydı ve bu hiç değişmedi. Bu yağlara “Duayağı” ve “Kutsalyağ” dendi. Küçük gümüş, kurşun ve topraktan “ampullae” deni­len şişelerde muhafaza edildi. Bu tür şişelere hala eski kiliselerdeki hazi­ne bölümlerinde rastlamak mümkün. Öyle ki, kutsal rahip Nikolaus’un kemikleri ve hatta İsa’nın “göbek bağı ve sünnet derisi”nin Roma’da zeytinyağı içinde muhafaza edildiği ileri sürülüyor. Bütün dinlerde kut­sal sayılan mekanlar, ibadet yerleri zeytinyağı ile aydınlatılıyordu. Ayin­ler ve vaftiz törenlerinde de zeytinyağı kullanılıyordu.

Kuran-ı Kerim’ de ve İslam dininde de zeytin ve zeytinyağı önemli bir yere sahip. Nahr suresinde “Allah su ile size ekinler, zeytin ve hurma ağaçları, üzümler ve çeşitli meyveler yetiştirir” deniyor. En’am suresin­de “ Çardaklı, çardaksız bağları, bahçeleri, çeşitli hurmaları, üzümle­ri, birbirine benzeyen benzemeyen zeytinleri ve narları yaratan O’dur. Meyvelerinden yiyin.” Mü’minin suresinde; “Sina dağında yiyenlere yağ ve katık olan zeytin ağacını var ettik” deniyor. En önemli surelerden biri olarak bilinen Nur suresinde; “Allah yeryüzü ve gökyüzünün nuru olandır. Sanki minber üzerine konmuş çırağdır. Billur bir kandil içinde yıldız gibi parıldamaktadır. O çerağın yağı mübarek bir ağaçtan çıkar. O mübarek ağaç, öyle bir zeytin ağacıdır ki, ne doğuda ne de batıda bulu­nur.” Tin Suresinde, “andolsun incire ve zeytine” diye

yemin edilerek, zeytin onurlandırılır.

“Kilu vaşarabu vaddahanü hücu hagum”, bu Muhammed peygambere atfedilen bir cümle, “Yiyin, için, bir de yüzünüze sürün.” Bu doğru olsa gerek zira peygamberin vücuduna ve yüzüne bol miktarda zeytinyağı sürdüğü ve bu yağın zaman zaman kefiyesinden sızdığı söylenir. Fransız gezgin Jean Baptiste Tavernier, 1664’de şöyle yazıyor: “(Araplara) zey­tinyağı verdiğinizde çok hoşlarına gider. Zeytinyağı ikram ettiğinizde, hemen başlıklarını çıkarırlar, gözlerini semaya çevirip, kendi dillerinde ‘Allaha çok şükür’ diyerek, zeytinyağıyla başlarını, yüzlerini ve sakalla­rını ovuşturmaya başlarlar.”

“Hangi sözcük dağarcığı dalı yaprağıyla
zeytinin ağaçsılığını derleyip toplayabilir. Genelde görünümü
dile-getirildiğinde: dalı yaprağıyla kendine özgü bir hepyeşildir zeytin.”
Nermi Uygur